Eldeki çizgiler mi kandaki değerler mi

Sağlığınız söz konusu olduğunda avucunuzdaki çizgilere değil, kan tahlil raporunuzda yazan değerlere güvenin. Çünkü kanınız asla yalan söylemez.

Haberin Devamı

Eldeki çizgiler mi kandaki değerler mi

“Geleceği bilmek” mümkün mü, değil mi bilemem ama size tavsiyem sağlığınız söz konusu olduğunda avucunuzdaki çizgilere değil, kanınızdaki değerlere güvenin. 

Nedeni şu: Eğer bilinçli planlanır, doğru zamanlanır ve doğru yapılıp yorumlanabilirlerse bazı biyokimyasal testler (kan analizleri) ileride karşılaşabileceğiniz mühim bazı sağlık sorunlarını size daha yıllar öncesinden haber verebiliyor. Mesela “açlık ve tokluk insülin ve şeker tahlilleri” bu tür testlerden. Şeker insülin dengenizin bozulması sizin bir süre sonra önce şeker hastası adayı sonra da şeker hastalığına 
yakalanabileceğinizin işaretleri.  

Haberin Devamı

“Kan yağları” ile ilgili testlerin bazıları da bu tür habercilerden. “İyi kolesterol HDL”niz 35’lerin altında, “trigliserid” isimli yağınız 300’lerin üzerindeyse eğer, dikkat etmezseniz daha 60’lı yaşlara varmadan kalp krizi kapınızı çalabiliyor. 
“Ürik asit” yüksekliğini de bu tür “prediktif” yani “önceden haber veren” testlerden biri olarak düşünebilirsiniz. 
Eğer doktorunuz herhangi bir kan kontrolünde size kanda aşırı ürik asit birikimi olduğundan bahsediyorsa ciddiye alın ve söylediklerini harfiyen yerine getirin. Bunu yapmazsanız herhangi bir gece başparmağınızın hemen dışında şiddetli bir ağrı, şişlik ve kızarıklıkla uyanmanız mümkündür. 
Anlatmak istediğim şey şu: Geleceği bilmek insanoğlunun taş devrinden beri meraklı olduğu şeylerden biri. 
İstisnalar dışında (ben de bu istisnalardan biriyim) çoğu insan gelecek hakkında fikir edinmek ister. Bunun için de burçlardan, kozmik işaretlerden, astrolojik değişimlerden, falcılardan, medyumlardan haber bekler. Doğru mudur, eğri midir bilemem ama ben inanmam böyle şeylere. Bildiğim şudur: Sağlığınız söz konusu olduğunda avucunuzdaki çizgilere değil, kan tahlil raporunuzda yazan değerlere güvenin. Çünkü kanınız asla yalan söylemez.


BİR BİLGİ

Mide fıtığı çok yaygın

Eldeki çizgiler mi kandaki değerler mi

Mide fıtığı yaygın bir problem. Endoskopik incelemeler (özofagogastroskopi) sayesinde bu sorun hakkında çok daha erken uyanır, çok daha fazla bilgi edinir olduk. 

Haberin Devamı

Midedeki fıtıklaşma midenin küçük bir kısmının diyafragmanın (akciğerle karın boşluğunu ayıran kas yapısı) sarkması ile meydana geliyor. 

Aslında masum, basit bir üretim hatası (!) ya da sıradan bir arıza gibi görünüyor. Ne var ki bazılarında kronik reflüye ve tekrarlayıp duran geğirmelere yol açabildiği için önemli hale de gelebiliyor. 

Mide fıtığı olanların almaları gereken önlemler şunlar: Aşırı sıcak şeyler yiyip içmeyin. Sık ve az miktarlarda yiyin. Kilonuzu kontrol altında tutun, fazlanız varsa verin. 

Lokmaları iyice çiğnemeden yutmayın, uzun uzun ve yavaşça çiğneyin. Yemek yedikten hemen sonra yatmayın ve mümkünse ikinci bir yastıkla baş kısmınızı yükseltin. 

Haberin Devamı

Baharatla, ağır yağlı yiyeceklerden de uzak durmanızı tavsiye ederim. 



BİR ÖNERİ

Antepfıstığı işe yarıyor 

Eldeki çizgiler mi kandaki değerler mi

Başlığı okuyunca “Hocam, Antepfıstığının işe yaradığı yeni bir şey değil, cümle alem biliyor” diye düşüneceğinizi biliyorum. 
Ama benim yazacağım fayda biraz farklı bir alanla ilgili. Haftada 3-5 defa, günde 30 gram Antepfıstığı tüketmek genel sağlık yararları yanında erkeklerde de kadınlarda da cinsel hayatı destekliyor, aklınızda olsun. 
Ayrıca Antepfıstığının sağlıklı yağlardan, posadan, vitamin ve minerallerden zengin güvenli bir besin olduğunu da lütfen bir kenara yeniden not edin. 



BİR YANLIŞ

Gençsin, yakarsın!

Reklam filminde izleyince aklıma geldi, yeniden yazıp bir hatırlatayım dedim. Anne babaların çocuklarını yetiştirirken yaptıkları önemli yanlışlardan biri de onları gereğinden fazla gıda tüketmeye yöneltmeleri. 

Haberin Devamı

Bahane de hep hazırdır: Genç beden çalışkandır, metabolizması daha hızlıdır. Ayrıca büyümek için çok fazla ihtiyaç duymaktadır. Sonuçta tavsiye de hemen arkasından geliverir: “Gençsin, yakarsın!” 

Yakmazlar, yakamazlar. İhtiyaç olmadan yerlerse yağ bağlarlar. Ailelerin bu yanlıştan en kısa zamanda dönmeleri, bu tavsiyeyi tamamen gündemden çıkarmaları gerekiyor. 

Eğer metabolizma arızalı çalışıyorsa genç ya da yaşlı olmanız fark etmez, yediğiniz her şeyi yakamazsınız. 

Ayrıca metabolizmanız sağlam bile olsa eğer yiyip içtikleriniz yanlış şeylerse metabolizmanızı da bir gün bozarsınız. 

Yaşı ne olursa olsun herkes sadece acıkınca yemeli, ihtiyacı kadar yiyip içmeli, anneler babalar “gençsin, yakarsın!” gibi yanlışlardan ivedilikle vazgeçmeli.

 

Haberin Devamı

OKUR SORUSU

Menopoz ertelenebilir mi?

Eldeki çizgiler mi kandaki değerler mi

Her kadının belirli sayıda yumurta rezervi var. Her adet dönemiyle birlikte bu rezerv giderek azalıyor. 
Ortalama menopoz yaşı ise 45-50 arası. Ama daha erken ve daha geç girenler, yaşı 40 demeden adetten kesilip 55-60 aralığında bile düzenli adet görenler var. Menopozun esas nedeni yumurtalıklardaki yumurta hücre stokunun tükenmesi. Menopoz yaşındaki farklılıklar da zaten herkesin yumurta stokunun farklı olması. En etkili olan şeyse genetik faktör. 
Bazı ailelerde kadınlar daha erken ya da daha geç menopoza girebiliyor. Etnik köken de etkili. Örneğin Japon kadınlar daha geç menopoza giriyor ama yine de bazı yanlışlar menopoza girme yaşını küçültebiliyor. 
Mesela sigara ve alkol kullanımı. Mesela aşırı kilolu olmak. Mesela yönetilemeyecek derecede ağır stresler. Mesela yanlış ve ağır diyet programları “şok diyet” yanlışları. 
Uzmanlar menopozu ertelemek yerine sağlıklı yumurtalıkları korumanın daha doğru olduğu düşüncesindeler. 
Yumurtaları korumanın yoluysa doğru beslenmeden ve damar yaşını genç tutmaktan geçiyor. 



UNUTMAYIN

Beyni çalıştırmak çok mühim  
Sağlıkla ilgili yanlış bildiğimiz şeylerden biri de bellek gücümüzle ilgili. Güçlü belleğin genetik bir avantaja bağlı olduğu düşüncesi nedense çok yaygın. 
Oysa pratikte de bilimsel verilerde de durum böyle değil. Beyin uzmanları “belleğinizi daha güçlü hale getirmek ve bu gücü korumak istiyorsanız onu daha çok çalıştırmalısınız!” diyorlar. Haklılar! 
Beyin zannedildiği gibi hareketsiz, çoğalmayan, kendini yenileme kapasitesinden uzak hücrelerden (nöronlardan) oluşmuyor. İçindeki yüz milyon kadar nöronun hepsi değilse bile önemli bir kısmı kendini yenileme kapasitesine sahip. 
Daha da önemlisi şu: Çalışan beyin bilişsel rezervlerini korumak ve diğer nöronlara aktarabilmek için nöronlar arasındaki yolların (bağlantı kablolarının) sayısını da artırıyor. 
Bu nedenle daha çok bellek gücü isteyen ve bunamaktan çekinen herkesin yapacağı ilk iş belleği çalıştırmak olmalı. 
Rutini kırmak, beyne daha keyifli, anlamlı, farklı, onu düşünmeye zorlayan, çözmeye, üretmeye yönelten, onu şaşırtan yeni bilgiler yüklemek son nefesinize kadar hiç vazgeçmeyeceğiniz bir alışkanlık olsun. 

Yazarın Tüm Yazıları