Paylaş
İki gündür çoğunuzun “böyle diyet olur mu?” deyip geçtiği uçuk kaçık diyet örnekleri yayınlıyoruz ama milyonlarca insanın bu saçma sapan diyetleri yaptığı da bir gerçek ve bu şanssız insanların biri bile sağlıklı kilo aralığında kalmayı başaramadı.
Üstelik bu diyetlerle bağışıklık sistemleri iflas edip sinüzite, zatürreeye yakalananlar, böbrekleri perişan olup detoks sistemleri mahvolanlar, yağ değil kas yakıp verdiği kiloları fazlasıyla geri alanlar, 3-5 kilo fazlalıktan kurtulmak amacıyla bu diyetleri yapıp da yıllar sonra obezite sınırını zorlayanlar oldu.
Kısacası yanlış diyet önerilerinin hiçbiri işe yaramaz. Ne yazık ki hasta eden diyetler günümüzde de var ve onlara her gün bir yenisi daha ekleniyor. Peki, o zaman ne yapmak lazım? Doğru diyet hangisi?
NE YAPMALI?
Fazla kilolu biri olmak kimsenin hoşuna gitmez. Bazıları için de birkaç kilo fazlalık bile bedene ve ruha yüktür. Ayrıca biz doktorlar için “kilo fazlalığı” herhangi bir metabolik ya da hormonal bozukluğun işareti de olabileceği için de önemlidir. Bütün bunlar doğru ama olayın daha derin katmanları var. Yani soğanı biraz daha soymak lazım. “Neden kilo alıyoruz?” sorusuna yanıt aramak gerekli.
Yiyeceklerin çoğunu tat duyumuzu tatmin etmek için tüketiriz. Tat duyusu dediğimiz şey sadece dilimizdeki tat tomurcuklarıyla da sınırlı değildir. O minnacık tomurcuklara hükmeden beyninizi de işin içine katmak zorundasınız.
Yani canınız bir şey çekti ya da herhangi bir sofraya oturdunuz veya buzdolabının kapağını açtınız mı biliniz ki dilinizle beyniniz sohbete girmiş, birbirlerini ayartmaktan keyif alır hale gelmişlerdir.
Tat almak sadece zevk almaktan da öte bir şeydir. Yiyeceklerden aldığımız tat nedeniyle beslenmeyiz. Yaşamımızı sürdürebilmemiz için de besinlere ihtiyacımız var ama ne var ki besin tüketen canlılar içinde sadece biz insanlar bu işi tutkuyla yaparız.
Özetle “ihtiyacımız olduğu için” değil, “lezzete tutkunluğumuz” veya “kontrol sorunumuz” nedeniyle genelde ihtiyacımızdan çok şeyi yer içeriz.
KİLO VERMEK ŞART MI?
Önemli bir nokta da şudur: Kilo fazlalığı sorunu olup da bunu tıbbi bir nedenle mutlaka ama mutlaka başarmak zorunda olanların sayısı oldukça azdır. Bir başka deyişle kilo vermek isteyenlerin çoğunun sorunu kaybettikleri sağlıklarını geri kazanmak ya da sağlıklarıyla ilgili bir tehdidi kontrol altına almak değil, daha ince görünmek ve hafiflemektir.
Çoğu fazla kilolu bu işi “sosyal” ya da “ruhsal” nedenlerle yapar. Vücut ağırlığı ortalamanın biraz üstünde olan bir kişi eğer yeteri kadar hareketliyse, düzenli egzersiz yapıyor, aktif bir hayat sürüyorsa çoğu zaman sağlık tehdidi de taşımıyor demektir.
Obezite sınırını zorlamadıkça ve arka planında herhangi bir tıbbi problem yatmadıkça çoğu fazla kilolunun “dolgun ama halinden de memnun” bir şekilde yaşamını sürdürmesi mümkündür.
Kısacası “şişmanlık/obezite” her zaman için kötüdür ama “fazla kilolar” veya “tombullar kulübüne üye” biri olmak ille de bir sağlık tehdidi anlamına gelmez. Özellikle arka planda reaktif hipoglisemi, hipotiroidi, böbreküstü bezi rahatsızlığı, gizli şeker, şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği, diz ve kalça eklemlerinde problem, bel fıtığı, damar sertliği ve benzeri bir sağlık problemi yoksa birkaç kiloluk fazlalığı çok da dert etmemek gerekir.
Diğer taraftan her yaşın kendine has bir kilosu vardır. Yirmili yaşlarda 36 beden birinin 40’lı-50’li yaşlara gelince 38, hatta 40 bedene çıkması belki de normaldir.
Yazının başlığındaki sorunun yanıtı ise şudur: Herkes için uygun bir diyet formülü yoktur ama ortak çözüm yolu şudur: “Yediklerinizin yarısı yaptıklarınızın iki katı!” Bu formül her zaman geçerlidir.
BİR SORU
Kilo artışı mı, yağ artışı mı önemli?
Kilo fazlalığı yağ miktarının artması, yani bedendeki yağ oranının yükselmesi anlamına gelmektedir. Yağ miktarında bir değişim olmadan kas kazanmak, şu veya bu nedenle vücutta fazladan su depolamak –ödem- ya da doğuştan iri kemikli biri olmak kilolu olmak anlamına gelmez.
Ayrıca artan yağın miktarı ve nerede depolandığı da önemlidir. Yağ artışı ne kadar fazlaysa risk o kadar yüksek, yağ birikimi karın bölgesinde ne kadar yoğunsa tehdit o kadar büyüktür.
BANA GÖRE
Fazla kilonuz varsa!
Eğer günün birinde fazla kilolarınızdan şikâyet edecek olursanız soluğu hemen bir diyet uzmanının karşısında almayın. Hele hele diyet uzmanı olmayıp da diyet listeleri üreten çakma yaşam koçlarının semtine bile uğramayın.
Önce oturup şöyle etraflıca bir düşünün. Kilo fazlalığı probleminiz eğer 3-4 kilo yağ birikimini geçmiyorsa yiyip içtiklerinizi ve aktivite düzeyinizi yeniden gözden geçirin. Yüksek kalorili yiyeceklerden vazgeçin. Mesela alkolü, şekeri, unu, nişastayı, yağı minimuma indirin. Tabaklarınızı küçültün, düzenli aralıklarla beslenmeye gayret edin, atıştırmalardan vazgeçin. Aralarda acıkırsanız düşük kalorili şeylerle idare edin.
Bu arada aktivitenizi de arttırmaya başlayın. Öncelikle daha çok yürümeyi deneyin ve günlük adım sayınızı 5000’in üzerine çıkarmayı prensip edinin. Eğer bu basit önlemlerle bir iki ay içinde kilo veremezseniz ve vermek istediğiniz kilo miktarı 3-4 kiloyu geçmiyorsa o zaman deneyimli bir diyetisyenle görüşmenizde fayda olabilir.
Eğer kaybetmeniz gereken yağ miktarı vücut ağırlığınızın yüzde 5’inden fazlaysa sürecin arkasında bir hormonal-metabolik ya da psikolojik bir sorun olabilir. Böyle bir durumda önce bir doktora görünmeli, tıbbi bir denetimden geçtikten sonra “beslenme+aktivite” sorununu çözmelisiniz. Unutmayın, mucize bir diyet yoktur. Mucize sadece sizsiniz. Ve yine unutmayın canınız “kurabiye” ya da “tatlı” çektiğinde konuşan mideniz değil, büyük bir ihtimalle beyninizdir. Midenizin günahına girmeyin!
Paylaş