Paylaş
ÇOK kötü bir alışkanlığımız var: İlaç içmeye bayılıyoruz! Nedendir, nasıl oluşmuştur, bu noktaya nasıl gelinmiştir bilmiyorum ama, halkımızın ilaç içmekten hoşlandığı kesin. Hatta dahası da var! Biz milletçe yiyip içtiklerimizi bile “ilaç gibi” görmek eğilimindeyiz! Annelerin, çocuklarına faydalı olacağını umdukları gıdaları yedirirken “İlaç niyetine yavrum!” dedikleri başka bir ülke var mı? Ben sanmıyorum.
Oysa ilaçlar da bedenimize yabancı olan kimyasal ve yapay maddelerdir; adeta iki ucu keskin bıçak gibi de tehlikeliler. Onların da, faydaları kadar (her kimyasal gibi) yan veya toksik etkileri olabilir. Bir ilaç, birine faydalı olurken diğerinde çok ciddi reaksiyonlar yapabiliyor. Kısacası ilaçlardan faydalanmak, gerekli tür, zaman ve dozda alınırsa hayatınızı kurtarır ama yanlış, bilinçsiz, bilgisiz, dikkatsiz kullanım hayatınıza da mal olabilir.
Tüketim hızla artıyor
Türk halkının ilaç tüketimi inanılmaz bir hızla artıyor. Rakamlar yani ilaca harcanan para son 7-8 yılda neredeyse ikiye katlanmış durumda. Her yıl 12-13 milyar TL’yi ilaca harcıyoruz ve bu rakamın muhtemelen yarısı boşa gidiyor. İlaç üreticilerine bakılırsa, bu rakamlar aslında az bile! Onlar, kişi başına ilaç tüketiminin Avrupa ve Amerika rakamlarının çok çok altında olduğunu söylüyorlar. Peki, haklılar mı? Değiller. Haksız olmalarının birçok nedeni var. Mesela ilaca çok para harcayan ülkelerde, ilaçlar bizden çok daha pahalıya satılıyor. Arada neredeyse 3-4 katı fiyat farkı olabiliyor. Ayrıca o ülkelerde kişi başına düşen yıllık gelir de bizdekinin neredeyse 10 katına yaklaşıyor. Yani o ülkelerde halkın satın alma gücü de zaten çok yüksek. Yine o ülkelerde reçeteli ilaçlar peynir ekmek gibi, reçetesiz satılmıyor.
İlaç, illa sağlık değil
Diğer taraftan dünyanın hiçbir ülkesi için, “fazla ilaç tüketmek, daha sağlıklı bir toplum olmak” anlamına da gelmiyor. Tersine ilaç tüketimi arttıkça, sağlık harcamalarında ilaca ayrılan pay büyüdükçe, hastalıklar azalacağı yerde artıyor. Artıyor, çünkü, eldeki imkânlar ve sağlığa ayrılan ekonomik kaynakların büyükçe bir kısmı ilaca ayrılınca, koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan para küçülmeye başlıyor. Dolayısıyla sağlığını koruyan değil, hastalıklarını tedavi etmeye gayret eden bir toplum ortaya çıkıyor. Dahası ilaç kullanımımız arttıkça ilaç reaksiyonlarına bağlı sağlık sorunlarında da patlama yaşanıyor. İlaca bağlı böbrek, karaciğer yetmezliği hastalarının sayısında her ülkede ve bizde önemli bir artış olduğunu çok iyi biliyoruz.
‘Akıllı’ kullanmak şart
İşte bu nedenle, halkımızı akılcı ilaç kullanımı konusunda bilinçlendirecek kampanyalar son derece faydalı. Bu girişimler desteklenmeli, alkışlamalı, hep gündemde tutulmalı. Ama bana sorarsanız bu girişimlere mutlaka bir şey daha eklenmeli: Kampanyaya doktorları ve eczacıları da dahil etmeli. Nedeni şu: Meslektaşlarım alınmasınlar ama, biz Türk hekimleri kadar ilaç yazmaya hevesli, reçetedeki ilaç sayısını abartan, yazdığı ilaçların maliyetlerini, ilaç-ilaç etkileşimlerini pek dikkate almayan, hastasını önerdiği ilaçlar konusunda bilgilendirmeyi ihmal eden çok az hekim kaldı. Çoğumuz yazdığımız ilaçların ne dozda, ne süreyle kullanılacağını bile söylemeyi ihmal ediyoruz. Muhtemel yan etkileri konusunda hastalarımızı bilgilendirmeyi unutuyoruz. Daha pek çok eksiğimiz olduğunu söyleyebilirim ama bunlar yeter. Sadece bunlar bile biz hekimlerin de o kampanyalara aktif olarak katılmaları gerektiğini yeteri kadar açıklar sanırım.
Eczacılara önemli görev
Akılcı, ekonomik ilaç kullanımı ile ilgili kampanyalarda eczacılarımızın da desteği alınmalı. Çünkü artık her eczane neredeyse bir sağlık danışma noktası haline geldi. İlaçların yan etkileri ve ilaç-ilaç etkileşimi konusunda eczacılarımız hekimlerden daha ilgili ve tecrübeliler. Bu nedenle doktorlardan gelen reçeteleri hazırlama ve hastalara tarif etme sürecine onlar da aktif olarak katılmalı, bu işi kalfalarına bırakmamalılar. Kuşkulu durumlarda çekinmeyip, reçete yazdıran doktorla temasa geçerek, tereddüt ve tavsiyelerini bildirmeliler.
Kansersever besinlere DİKKAT EDİN!
BU besinlerden uzak durmanızı tavsiye ediyorum.
Çünkü kansere davetiye çıkardıkları iyi biliniyor:
- Şeker ve fruktozun fazlası.
- Un ve nişastalı yiyeceklerin aşırısı.
- Trans yağ zengini besinler (kızartmalar, margarinler, fastfood ürünler, mayonezler, şantiler).
- Hormonlanmış besinler.
- Tarımsal ilaç kalıntılı yiyecekler-içecekler.
- Ateşte yanmış, kararmış, kömürleşmiş, karamelize olmuş et ve her türlü yiyecek içecek.
- Tütsülenmiş etler.
- Nitrit, nitrat içeren et ürünleri.
- Aflatoksin içeren gıdalar (kalitesiz kırmızı biberlere dikkat!).
Gıda ve Tarım Bakanımıza teşekkürler
GIDA güvenliği zannettiğimizden çok daha önemli bir konu. Yiyip içtiklerimizden emin olmamız, onlardan sadece fayda gördüğümüzden, göreceğimizden kuşku duymamamız gerekiyor. Bunun yolu da tarladan markete kadar eksiksiz bir gıda güvenliği zinciri oluşturmaktan geçiyor. Sayın bakan Mehdi Eker’in öncülüğünde başlatılan gıda güvenliği çalışmalarını alkışlıyoruz. Özellikle gıda paketlerinin üzerindeki etiketlerin daha okunur ve anlaşılır hale getirilmesindeki katkılarından dolayı sayın bakana teşekkür ediyoruz.
Doktorunuza sormaktan çekinmeyin
KONU uzun, ama bir o kadar da önemli. Bazı ilaçların kullanımı ve harcadığımız paralar bakımından (mesela antidepresanlar, ağrı kesiciler) dünya şampiyonluğuna oynuyoruz. Akılcı ilaç kullanımı kampanyalarını doğrudan Sağlık Bakanlığımızın üstlenmesi gerek. Öğrencilerin eğitilmesi için Milli Eğitim Bakanlığımız da devreye girebilir. Önerim, reçetesiz, doktorunuz önermeden hiçbir ilacı kullanmamanız. Doktorunuz reçetenize 2-3’den fazla ilaç yazdığında bile “Neden?” diye sormaktan çekinmeyin.
Paylaş