Paylaş
◊ Kişiyi sırt üstü ve düz bir şekilde yatırın.
◊ Hava yolunun açık olmasına dikkat edin. Nefes almasını engelleyecek, boyun çevresine baskı yapabilecek dar giysileri çıkarın ya da gevşetin.
◊ Kanın beyne daha rahat ulaşabilmesi için ayaklarını yerden en az 30-40 cm yükseğe kaldırın.
◊ Bu arada nabzını, nefes alıp almadığını dikkatle izleyin.
◊ Bayılma atağına kusma da eşlik ediyorsa hava yoluna -akciğerlerine herhangi bir şey kaçmaması için- kişinin başını ya da tüm vücudunu yan çevirin.
◊ Bu arada da en hızlı şekilde acil tıbbi yardım istemeyi ihmal etmeyin.
İlaç kullananlara 10 tavsiye
Yeniden hatırlatalım: İlaçlar iki tarafı keskin bıçaklar gibidir. Bilinçli kullanıldıklarında hayat kurtarıcı olabildikleri gibi yanlış kullanım halinde ciddi sağlık sorunlarına da yol açabilirler. Prensip olarak şu 10 maddeyi hep aklınızda tutun.
1- Herhangi bir sağlık sorununuzda size “ilaç kullanmanız” önerildiğinde doktorunuza nazikçe “Problemimi ilaçsız halledemez miyim?” sorusunu mutlaka yöneltin. Çünkü çoğu sağlık sorunu ilaçsız da halledilebiliyor.
2- Eğer doktorunuz ilaç kullanmanızın zorunlu olduğunu söylediyse “ne sıklıkta ve ne süreyle kullanacağınızı” iyi anlayın. Doktorunuza “daha düşük dozlar, daha kısa süre kullanımın mümkün olup olmayacağını” sormaktan da çekinmeyin.
3- İlacınızı aç karna mı, tok karna mı alacağınıza dikkat edin.
4- İlaçlarınızı sadece su ile için. Meyve suları, alkol içeren içecekler ilaçların etkisini değiştirebiliyor.
5- Doktorunuza sormadan kullanım süresi ve tavsiye edilen doz ile oynamayın.
6- İlaçlarla birlikte çok sıcak bir şey içmeyin. Örneğin sıcak bir kaşık çorba ile herhangi bir hapı yutmayın.
7- Düzenli kullandığınız ilaçları mümkünse hep aynı saatlerde yutmaya özen gösterin.
8- İlaçlarla birlikte alkol kullanmayın.
9- Herhangi bir yan etki söz konusu olduğunda doktorunuz veya eczacınızdan yardım isteyin.
10- Eğer reçetesiz herhangi bir destek kullanıyorsanız (vitamin, mineral, omega-3, antioksidan) doktorunuzu bunlar hakkında da bilgilendirin.
Bunlar da önemli
∆ İlaçlarınızın son kullanım tarihlerini dikkatle inceleyin.
∆ Mümkünse bir ilaç dolabınız olsun. Bu dolaba çocuklarınız ulaşamasın. Dolap serin, kuytu, fazla ışık almayan bir yerde bulunsun. Banyoda olmasın!
∆ Çatlamış, parçalanmış, birbirine yapışmış hapları, kapsülleri kullanmayın.
∆ Son kullanım tarihi ne olursa olsun 1 yılı geçmiş şurupları çöpe atın. Özellikle öksürük şuruplarını.
∆ Reçetesiz ilaçları kullanırken de doktorunuz veya eczacınızla konuşun. Onların da yan etkileri, birbirleriyle etkileşim neticesi oluşabilecek zararları söz konusu.
∆ Rengi, kokusu, dokusu, yapısı değişen hapları, kapsülleri yutmayın.
∆ Düzenli aldığınız ilaçları özel ilaç kutuları içinde muhafaza edebilirsiniz ama prensip olarak her ilacı kendi orijinal paketinin içinde saklayın.
Cilt dostu destekler neler
Yaşlanan cilt yorulur. Kolajeni, elastini azalır. Otomatik nemlendirme yapılanmalarının önemli bir kısmını kaybeder. Neticede kurur, pörsür, sarkar ve kırışır. Kısacası yaşlanan her cilt daha fazla A vitamini/retinole, E vitaminine, pantenole, C vitamini, yani askorbil palmitata, antioksidana, özellikle de kateşine ihtiyaç duyar.
Yaşlanan cildin başka sorunları, başka ihtiyaçları da vardır. Sizden biraz daha fazla koenzim Q10, alfa lipoik asit, hiyalüronik asit desteği de ister. Peki bütün bunları nerede bulacaksınız?
Önemli bir kısmı size “yaşlanma karşıtı” olarak önerilen cilt ürünlerinde zaten var. Bir kısmını da eczacınızla konuşarak veya imkânınız varsa dermatoloji uzmanından yardım alarak ağız yoluyla “besin desteği” şeklinde kazanabilirsiniz.
Selülitte beslenmenin rolü var mı
Selülit yaygın bir sorun. Erkekleri de kadınları da üzebilen estetik bir problem. Oluşumunda beslenme tarzının da -en azından bir parça- rolü var. Özellikle kötü karbonhidratları, yani şeker ve unu fazla miktarda tüketmenin selüliti tahrik edebileceğini düşündüren pek çok gözlem ve yazı yayınlanıyor.
Undan, şekerden yoğun beslenme kanda insülini artırıyor. Fazla insülin de bedendeki toplam yağ miktarını yükseltiyor. Ayrıca aşırı tuz tüketiminin de etkili olabileceği düşünülüyor.
Yüksek tuzlu diyetlerin de tıpkı şeker ve un gibi selülit oluşumunu hızlandırabileceği belirtiliyor. Tuzlu, yağlı ve unlu ürünlerin (mesela cipsler) en büyük tehdit olduğunun altı çiziliyor. Aşırı kafein tüketimi ile selülit aktivasyonu arasında bağlantı olduğunu ileri sürenler de var.
Verilen kilolar neden geri alınıyor
Sorunun cevabı net: Kilo mücadelesine “Neden kilo alıyorum?” sorusuna yanıt vermeden başlarsanız, verdiğiniz kiloları fazlasıyla geri alırsınız.
Bir örnek: Başımızı ağrıtan pek çok sebep var. Sinüzit de, tansiyon yükselmesi de, uykusuzluk da baş ağrısına yol açabiliyor. Eğer biz soruna değil de sonuca odaklanır, baş ağrımızı hemen geçirmeye kalkarsak herhangi bir ağrı kesici hap problemimizi anında çözüveriyor. Ama biz sorunun kendisini çözmediğimiz için o hapın etkisi geçince başımız yeniden ağrımaya başlıyor.
Kilo probleminde de aynı yanlışı yapıyoruz. “Neden kilo alıyorum?” sorusunun yanıtını vermeden “Nasıl kilo veririm?” telaşıyla önümüze konan ilk diyet teklifini anında kabul ediveriyoruz.
Diyeti bırakınca da verdiğimiz kiloları -kilo almamıza yol açan problemi çözmediğimiz için- yeniden geri alıyoruz.
Her şeye genler karar vermez
Yüzünüzdeki kırışıklıkların sayısını yalnız genleriniz belirlemez. Eğer güneşten uzak kalmayı becerebilir, cildinizi sigara dumanının zararlı etkilerinden, çevresel kirlenmenin tahriplerinden korumayı başarıp ona biraz da antioksidan desteklerle yardımcı olabilirseniz kırışıklıklarınızın sayısını azaltabilirsiniz.
Aynı ilke beyniniz, belleğiniz için de geçerlidir.
Eğer kötü alışkanlıkları azaltıp iyileri çoğaltabilirseniz, örneğin uykusuzluktan, stresten, tembellikten, kilo probleminden depresyondan uzak kalır, sağlıklı beslenmeye yönelip düzenli egzersiz yapar, beyninize sürekli yeni bilgiler yüklemekten vazgeçmezseniz beyninizi/belleğinizi genlerinize teslim olmaktan koruyabilirsiniz.
Kısacası konu beyin sağlığı ve bellek olduğunda da her şey genetik değil, “gayret” ve “dikkat” de en az genetik kadar mühim faktörler.
Paylaş