Paylaş
Soğuklarla birlikte nezle, grip, soğuk algınlığı, ateş, halsizlik belaları da kapımıza dayandı. Bunlardan kurtulmanın, en azından hafif atlatmanın en önemli yolu da, bağışıklık sistemimizi güçlendirmek. Peki ne yapmalıyız? İşte çareleri...
Yaklaşan kışla birlikte havalar soğuyor. Bu yıl da havalandırılması sorunlu mekânlarda (otobüsler, dolmuşlar, trenler, metro, sinemalar, okullar ve evler) çok sayıda insanla birlikte olmak, birinin aksırık ve öksürükle havaya bıraktığı mikroplu partikülleri solumak zorunda kalacağız. Neticede bu kış da, üst solunum yolu hastalıkları (sinüzit, farenjit, larenjit), akciğer enfeksiyonları (bronşit, bronşiloit, pnömoni) ve kulak iltihaplarımız sıklaşacak. Bu yıl da nezle, soğuk algınlığı gibi sorunlar tepe yapacak, ateşlerimiz yükselecek, kırıklık, halsizlik, kas-eklem ağrıları bizi teslim alacak. Hal böyle olunca da bu yıl da bağışıklığımızı güçlendirme konusu yeniden gündeme gelecek. Kimi grip aşısını, kimi soğanı, turpu, balı, pekmezi, kimi de ısırgan tohumunu çörek otunu önerecek. Biz sağlık yazarları da “Bağışıklık nasıl güçlendirilir?” tadında yazılarla size yardımcı olmaya çalışacağız. Peki ne yapmalıyız? Bu işin doğrusu ne?
BAĞIŞIKLIK ÇÖKER Mİ?
Vücudumuzdaki her sistem gibi bağışıklık sistemi de ancak belirli bazı ihtiyaçlarının yerine getirilmesi şartıyla düzenli çalışabilir. Yine vücudumuzdaki her sistem gibi bağışıklık sistemi de şu veya bu nedenle zayıf düşebilir. Hatta çökebilir de. Ama ne zayıflaması ne de çökmesi öyle kolayca gelişen bir durum değildir. Zaten yukarıda saydığımız hastalıkların kışın beklenenden biraz daha sık görülmesinin nedeni de çoğu zaman bağışıklık sistemimizin zayıflaması filan değildir. Sorun sistemde değil bizdedir. Mesela yanlış besleniyoruzdur. Hatalı diyetler yapıyoruzdur. “Detoks kürü” adı altında saçma sapan açlık modelleri uyguluyor, “sebze suyu kokteylleri” ile günü geçirip bağırsağımızı basınçlı sularla yıkatarak bağışıklık gücümüzün canına bizzat ve taammüden (!) biz okuyoruzdur. Daha da önemlisi yeteri kadar kaliteli protein, kâfi miktarda doğal sebze, meyve, tam tahıl, bakliyat tüketmiyor, sistemin ihtiyaç duyduğu vitamin, mineral ve antioksidanları kazanamıyoruzdur.
MORAL, UYKU, AKTİVİTE
Bağışıklık sistemimizi bitkin düşüren sorunun her zaman ille de bedeni beslemekle bağlantılı olması da gerekmez. Sorun bazen (hatta çoğu zaman), “ruhu beslemek” ile ilgilidir. Üzgünüzdür, keyifsizizdir. Küskün, gergin, endişeliyizdir. Daha da önemlisi depresyondayızdır da bunun için bağışıklık sistemimiz baskılanmıştır. İsterseniz biraz daha ilerleyelim, bağışıklık sisteminin ne kadar güçlü olacağına karar verenlerden biri de uykudur. Güzel bir uyku en etkili bağışıklık güçlendiriciyken uykusuzluk onun gücünü azaltıp köküne kibrit suyu bile ekebilmektedir. Bitmedi! Aktiviteniz de bağışıklık gücünüz üzerinde önemli bir karar vericidir. Hareketsiz ve tembel bir dönemden geçiyorsanız, yani yan gelip yatmışsanız eğer, bağışıklık sisteminizin de yan gelip yatacağından, en azından pısırıklaşacağından hiç kuşkunuz olmasın. Tükettiğiniz alkolün artması, yuttuğunuz hapların sayısının çoğalması, habire tekrarlayıp durduğunuz anlamsız antibiyotik kürleri, probiyotik gücünüzün bitme noktasına varması, D vitamininizin, demirinizin, B 12 nizin azalması, sigara içmeniz gibi yanlışlar da bağışıklık sisteminizi olumsuz etkileyecek, hatta bitirecektir.
PEKİ, NE YAPMALI?
Peki, o zaman ne yapmalıyız? Yapılacak şeyler son derece basit ve kolaydır. Bildik temizlik koşullarına, hijyenik kurallara riayet edeceğiz. Gereksiz öpüşüp koklaşmaları bir kenara bırakıp tokalaşmakla yetineceğiz. Hatta gripsek, nezleysek ya da karşımızdakinin böyle olduğundan kuşkulanıyorsak, el sıkışmaktan bile imtina edeceğiz. Elimizi sık sık yıkayacağız. Sadece suyun altına tutmakla yetinmeyecek, bol sabunla en az 5-10 saniye iyice ovarak pırıl pırıl yapacağız. Düzenli, doğru, bilgili besleneceğiz. Özellikle C vitamini zengini sebze ve meyvelerden –portakal, limon, mandalina, yeşil yapraklı sebzeler-, probiyotik gücü yüksek yiyeceklerden –doğal yoğurt, kefir-, kaliteli hayvansal proteinlerden –yumurta, balık, kemikli et, sakatat- usulünce ve sık sık istifade edeceğiz. Uykumuza, dinlenmemize, aktivitemize özen göstereceğiz. D vitaminimiz, B 12 vitaminimiz eksikse tamamlayacağız. Omega-3 zengini besinlere öncelik tanıyacağız. Kısacası kış hazırlıklarına daha bugünden başlayacağız.
Bağışıklığa destek şart mı
Pekİ, bağışıklık desteği haplardan faydalanmamız bir işe yarar mı? Bu konuda çok farklı görüşler var. Ben özellikle C vitamini, D vitamini, çinko, probiyotik ve omega-3 içeren desteklerin işe yarayabileceği kanaatindeyim. Akılcı faydalanma koşuluyla kaliteli/patentli, etkin biyoyararlanımı kanıtlanmış betaglukan desteklerinden, doğru zamanda kullanılması koşuluyla N-asetil sisteinden -NAC- faydalanmanın da işe yarayabileceği görüşündeyim. Son yıllarda öne çıkan bir bağışıklık destekleyicisi daha var: Glutation. Ne var ki glutation takviyeleri ağız yoluyla alındıklarında pek işe yaramıyor, bu nedenle damar yoluyla kullanılabiliyorlar. Ama yine de NAC ve glutation için daha fazla ve güvenli araştırmaya ihtiyacımız var. Elimizdeki veriler henüz yeterli değil.
Üçlü bağışıklık için ilk 10
Doğru beslenin
Egzersiz yapın
Dinlenin
Eğlenin
Güzel uyuyun
Stresten uzak durun
Üzülmeyin
Depresyondan korunun
Fazla kilolarınızı verin
Sağlığınızı iyi izleyin
Hijyenik kurallara uyun
Harvard’a değil toplum sağlığına yapılmış bir bağış
Yıldız Holding’in Harvard Üniversitesi Toplum Sağlığı Fakültesi’ne kronik hastalıkların önlenmesine destek olmak amacıyla yaptığı bağış, bana göre birçok sebeple önemlidir. Birinci önemi şudur: “Kronik kompleks hastalıklar” günümüzün en önemli sağlık problemidir. İnsan ömrünün uzaması ve bir o kadar da beslenme yanlışları ve hareketsizlik probleminin yaygınlaşması kronik hastalıkların birincil nedenleridir. Sadece ülkemiz için değil, dünya ölçeğinde bir beslenme ürünleri markası olma yolunda ilerleyen Ülker Grubunun “beslenme-sağlık ilişkileri” ve “beslenme-metabolizma etkileşimleri” ile “beslenme-kronik hastalıklar” konularında bir şeyler yapması ise çok doğru bir seçimdir. Ülker başlangıç vuruşunu da etkin, güçlü ve güvenilir noktadan gerçekleştirdi.
herkese tebrİkler
Projenin yönetiminde /tepe noktasında Gökhan Hotamışlıgil gibi uluslararası güvene sahip bir meslektaşımız ve vatandaşımızın bulunması da başka bir övünç konusu. Bu merkezin çok önemli araştırmalara imza atacağına inanıyor, özellikle müthiş bir gelişme alanı haline gelen “medical food” ile ilgili araştırmalarıyla ses getireceğini düşünüyorum. Tebrikler Ülker Grubu/Yıldız Holding, tebrikler Gökhan Hotamışlıgil hoca. “Sabri Ülker Center” hayırlı ve uğurlu olsun.
Tatlı yiyince neden tatlı bir uyku bastırır
Yemeklerden sonra bastıran uyku hali, gizli bir hipogliseminin ilk işareti olabilir. Özellikle karbonhidratlardan zengin besinler (pilav, makarna, ekmek, açma, poğaça, börek) ve/veya alkol alımından sonra bastıran uyku hali –ya da kafa karışıklığı- reaktif bir hipogliseminin yani yemek sonrasındaki tepkisel kan şekeri düşüşlerinin işaretidir. Bu durum daha çok sabah kahvaltılarını takiben (kuşluk vaktinde), öğle yemeklerinden sonra (ikindiye doğru) ya da akşam yemek üstüne televizyon izlerken görülüyor. Çoğu çalışan için ve de okul çağındaki çocuk ve gençler için bu konu önemli bir problem haline gelebiliyor. Çünkü iş verimini azaltıp öğrenmeyi güçleştirebiliyor.
BUNLARA DİKKAT
Eğer yemeklerden sonra kafanız karışıp konsantrasyonunuz güçleşiyor, belleğiniz zayıflıyorsa, hele hele içiniz geçmeye başlıyor veya uyukluyorsanız bu işin arka planında gözden kaçmış gizli bir hipoglisemi sorununun bulunabileceğini biliniz. Bu belirtiye ek olarak çarpıntı, terleme, baş ağrısı, yorgunluk gibi işaretler de eşlik ediyorsa bir doktora görünmek için de fazla beklemeyiniz. Unutmayın: Hipoglisemi kafa karışıklığı yapar, uyku eğilimine yol açar, yorar, acıktırır, öfke tepkisini tetikler, bazen de tam tersine depresyona bile sokar.
Paylaş