Paylaş
ÇARE VAR
YEDİĞİMİZ DEĞİL YAPTIĞIMIZ ÖNEMLİ
ÖZELLİKLE sonra hayat çorbamızın lezzetini belirleyen en mühim şey aktivite düzeyimizdir. Ne var ki çoğumuz işin hâlâ ve sadece “yeme-içme” kısmı ile ilgiliyiz. “Kahvaltıda yumurta mı, peynir mi, zeytin mi, haftada kaç gün balık, et ya da tavuk, bakliyatlar faydalı mı, değil mi, meyveyi yemeğin üstüne mi, önüne mi yemeli?” gibi bildik soruların yanıtını aramakla meşgulüz. Lütfen gelin artık bu yanlıştan vazgeçelim. “Yediğimizin değil, yaptığımızın daha önemli” olduğunu fark edelim. Lokmalarımız kadar adımlarımızı da sayalım. Lokmaları azaltıp adımları artırmanın bir yolunu bulalım.
HEPİMİZ İÇİN ‘BİR YOL VAR!’
“Niçin geç kaldım?” sorusu hepimizin hayatında vardır. Ne kadar dikkatli olursak olalım fark etmez. Bazı şeyleri atlar, ıskalar, geç kalırız. Ben kendi adıma bu geç kalma ayıpları ile yüzleşme ya da hesaplaşmalardan hiç çekinmem. Geçtiğimiz bayram yine böyle bir geç kalma ayıbı yaptığımı fark ettim. Meslektaşım Dr. Taner Damcı’nın lütfedip imzalayarak bir yıl önce gönderdiği “Bir Yol Var” kitabını biraz gecikerek de olsa çok değil üç günde baştan sona adeta hatmettim. (BİR YOL VAR/PROF. DR. TANER DAMCI/DOĞAN NOVUS) Bugün sizinle o kitaptan bazı bölümleri paylaşacağım.
BİR UYARI
ÇEVRENİN DE BOZUCU ETKİSİ VAR
“Çevremiz bizi sürekli olarak bedensel ve zihinsel sağlıksızlığa doğru sürüklüyor. Özellikle de şehir yaşamı bu bozulmayı hızlandıracak nitelikte. Stres bol. Her an elimizin altındaki yüksek kalorili yiyecekler, hareket etmeye zamanımızın ve olanaklarımızın el vermediği düşüncesi, çevre kirliliği, insan ilişkilerindeki gerginlikler, maddi varlıklara ve başarıya odaklanmış açgözlülük; “kazan veya kaybet” olarak iki seçeneğe indirilmiş olasılıklar, kısa yoldan, emek sarf etmeden sonuç alma tutkusu, değerlerin kaybı, kandırılma korkusu, güvensizlik ortamı ve daha pek çok unsuruyla çevremiz de bozulma sürecimizi hızlandırıyor.”
BANA GÖRE
ZİHNİN DE BOZULMA SÜRECİ ÇOK ÖNEMLİ
Eskiyen, bozuşan, kirlenip paslanan, neticede de hızla yaşlanan sadece bedenlerimiz değil. O evrensel yasa ve içses miyopluğundan zihnimiz de payını alıyor. İşin bu bölümüne Dr. Damcı bakın nasıl bakıyor… “Evrenin parçası olan zihnimiz de doğal olarak bu bozulma sürecine uyar. Stres, gelecek kaygıları, geçmişle hesaplaşmalar, düşünce sarmalları içinde gittikçe kapasitesini, sakinliğini, sağlıklı düşünme yeteneğini yitirir. Her stres bir yenisini doğurur, bu stresler büyüyerek zihnimizi kaplar. Zamanla stres kaynağı olmayacak kadar önemsiz şeyler, hatta gerçekleşme olasılığı çok düşük ihtimaller (bile) kaygı oluşturmaya başlar. Bu zihnin bozulma sürecidir.
ÖNEMLİ
O ŞEMSİYE HEPİMİZE LAZIM
“Yalnızca yağmurda, karda değil, güneşte de bir şemsiyenin altına sığınmak isteriz. Korunmaktır amacımız. Aslında yaşamın tehditlerine karşı da birer şemsiyeye ihtiyacımız olduğu kesin. Bakın Dr. Damcı o şemsiyeyi nasıl tanımlıyor: “Öyle bir şemsiye olsun ki yaşamımızın tüm alanlarını kaplasın. Bu şemsiyenin altında yaşamımızdaki yoğun stres yağmurunda bile sakin ve güvende olalım. Zevk alalım. Kendimizi ve çevremizi daha doğru algılayabilelim. Beslenme davranışımız fizyolojik ve keyifli olsun. Bedenimizi keyifle geliştirerek hareket edelim. Kilo verelim. Fit olalım. Üstelik de bunu yaşamımız boyunca sürdürelim. Böyle bir şemsiye var; ‘Mindfulness’ ”. “Peki Osman Hocam nedir o sözcüğün anlamı?” diyorsanız tek sözcükle “farkındalıktır” derim. İçseslere kulak vererek geliştirilen, geçmişin pişmanlıkları ve geleceğin kaygılarını bir yana bırakıp “şimdiye, şu ana sakince odaklanarak” beslenip büyütülen mükemmel bir farkındalık” diye devam ederim.
İYİ HABER
O ŞEMSİYENİN İÇİNDE BEDEN DE RUH DA OLMALI
Farkındalık (mindfulness) geleneksel Doğu tıbbının modern Batı tıbbına zorla da olsa kabul ettirdiği bir kavram. Öncüleri Doğu’nun iyi yaşam ustaları. Budizmden tutun, sofilikten çıkın, içinde hepsi var. Ama en önemlisi bedeni ve ruhu ile bir bütün olarak kabullendiği insan var. Detaylar için kitaptan şu cümleleri seçtim: Tıptaki en etkin stres azaltma aracı. Etkileri ölçülebiliyor: Kilo kaybı, diyabetik hastalarda şeker düzeyinin düzelmesi, hipertansiyonun gerilemesi, Alzheimer hastalığı riskinin azalması gibi… Mindfulness yiyeceklerle kurduğumuz ilişkileri “duygusal yeme, fark etmeden yeme” gibi davranışlarımızı etkiliyor. Hareket etmeye farklı bir anlam kazandırıyor.
SORU ŞU
BEDENSEL BOZULMA KADERİMİZ Mİ?
Prof. Dr. Taner Damcı kitabında çok ama çok önemli bir konuya, “bedensel ve ruhsal bozulma konusuna” da parmak basmış. Bakın ne diyor “paslanma” ya da “bozulma” söz konusu olduğunda… “Neden sağlığımızı korumak veya bozulmuşsa geri kazanmak için çaba sarf etmek zorundayız? Örneğin neden sınırsız hatta patlayıncaya kadar yerken bir yandan da yan gelip yatarak sağlıklı olamıyoruz? Çünkü bedenimiz ve zihnimiz evrenin çok küçük birer parçası. Evrenin yasaları ‘her şeyin düzensizliğe doğru evrildiğini’ söylüyor. (Kendi haline) Bırakılan her şey bozulmaya yönelir. Bunu engellemek için bir enerji ya da çaba harcanması gerekir. Evrendeki tüm varlık ve olayları kapsayan termodinamik yasalarının ikincisi bu. Doğumdan ölüme kadar olan süreç sürekli ve yavaş bir bedensel bozulmadır.”
BİR SORU
BOZULMA ÖNLENEMEZ Mİ?
“Bozulmanın hızında yaşamınızı nasıl sürdürdüğünüz de önemlidir. Sadece yanlışları yapmamak bozulmayı yavaşlatsa da durduramaz, yani yeterli değildir. Bedenin gelişim için istediği uyarıları tekrarlayıcı şekilde vermekse hem bozulmayı durdurur hem de insanı geliştirir. Düzenli ve geliştirici egzersiz yapmak bozulma yönünde işleyen zamanı tersine döndürür.” Sanırım şimdi daha iyi anladınız neden hemen her gün ısrarla “Ayakta kalan hayatta kalır”, “Durmayalım düşeriz!” “Yediğiniz kadar yaptığınız da önemlidir” cümlelerini bu kadar sık tekrarladığımı.
Paylaş