Paylaş
Ayaklarda -ve bazen de ellerde- yanma, uyuşma, karıncalanma da bunlardan biri.
Ayak ve/veya ellerde yanma, karıncalanma, uyuşma gibi şikâyetlerin pek çok farklı nedeni olabilir. Bu basit sorun bazen arka plandaki çok ciddi bir sağlık probleminin işareti haline de gelebilir. Mesela şeker hastalığı bunlardan biridir.
DİYABETİK NÖROPATİ...
Şeker hastalarındaki kan şekeri yükselmesinden sinirlerin de etkilenmesi kaçınılmazdır. Eğer bir şeker hastası kan şekeri ayarına dikkat etmez ve işi ciddiye almazsa kan şekerinde kalıcı ve uzun süreli yükselmeler sinir kılıflarında tahribata yol açar. Bu olumsuz gelişmeye tıbbi lisanda “diyabetik nöropati” yani “şeker hastalığına bağlı sinir hasarı” adı verilir.
Şeker hastalığına bağlı sinir hasarının ilk işaretlerinden biri ayaklarda yanma, uyuşma ve karıncalanmadır. Bu durum ciddiye alınmaz ve kendi haline bırakılırsa sinirlerdeki tahribat ilerler, tam bir hissizlik durumu bile ortaya çıkabilir ki bu daha da tehlikeli bir gelişmedir.
Sinirlerdeki bu hissizlik hali ayakların üşümesiyle beraber olduğu için ayaklarını ısıtmak amacıyla o bölgeye sıcak tatbik eden hastalarda -termofor uygulamaları, ayakları kaloriferlerin üzerine dayamalar- ayakta his kaybı tamamen ortadan kalktığı için o bölgenin yanması hatta pişmesine bile
yol açabilir!
Şeker hastalığına bağlı sinir tahribatının bir sonucu da “motor nöropati” denilen tablodur ki bu durum giderek şiddetlenip tam bir felç haliyle de sonuçlanabilir.
Kısacası ayakta yanma uyuşma gibi şikâyetler farkına varılmayan bir şeker hastalığının veya tedavisi ciddiye alınmayan bir diyabetin de feryatları olabilir.
B-12 EKSİKLİĞİ
Yanma, uyuşma, karıncalanma gibi şikâyetlerin B-12 vitamini eksikliği ile ilgili de olabileceği biliniyor. B-12 vitamini sadece hayvansal yiyeceklerden (kırmızı et, balık, tavuk, hindi, süt, peynir, yoğurt) kazanılabilen bir maddedir. Katı bir vejetaryenseniz, yani hayvansal yiyecekleri tamamen beslenme planından çıkardıysanız (ya da ilgisizlik gibi nedenlerle hayvansal ürünleri yeteri kadar yiyip içmiyorsanız) bir süre sonra B-12 vitamini noksanlığı sizde de başlar.
B-12 vitamini eksikliği sadece vücuda yetersiz alındığında ortaya çıkmıyor. Bazen bu vitaminin emilimi de bozulabiliyor. Mide asidi düşük olanlar, helikobakter taşıyıcıları, mide ameliyatı geçirenler, kronik alkol kullanıcıları ya da bağırsağında emilim bozukluğu olanlarda B-12 vitamini düzeyleri düşük bulunuyor.
Ayrıca uzun süre metformin kullananlar, antiasitleri ve asit üretimini azaltan diğer ilaçları dikkatsiz ve uzun süreli kullananlarda da B-12 vitaminin emilimi bozuyor. Kanda B-12 vitamini azaldığı zaman bir tür kansızlık ile birlikte halsizlik, yorgunluk, unutkanlık ve elde, ayakta, uyuşma, yanma, karıncalanma gibi şikâyetler başlıyor.
DİĞER NEDENLER...
El ayak uyuşmaları, yanma ve karıncalanmaları B5 vitamini (pantotenik asit) noksanlığında da görülebiliyor. Seyrek de olsa D vitamini noksanlığında da böyle bir sorunla karşılaşmak mümkün. Magnezyum eksikliğinin de bu durumdan sorumlu olabileceği anlaşılıyor.
Benzer şikâyetlerin dolaşım bozukluğu, damar tıkanıkları, Reynaud Sendromu gibi hastalıklarda da ortaya çıkabileceğini biliyoruz. Kısacası bu basit sorunun arkasında pek çok problem yatabiliyor. Kısacası basit gibi görünen bu problemin arkasında birçok sorun olabiliyor.
Yağ eriten bir ilaç yoktur
Kilo kaybını amaçlayarak yola çıkan insanları bekleyen daha pek çok tümsek var. Zayıflatıcı mucize formüller, bitkisel ilaçlar ya da özel iksirler bunların ilk akla gelenleridir. Hemen her yıl kilo kaybı yaptırdığı iddia edilen yeni bir ot, bitki ya da besin unsuru, tabletlerin ya da kapsüllerin içine doldurularak fazla kiloluların önüne konulmaktadır. Hem de dayanılması zor ambalajlar ve inanılması zor vaatlerle!
Elmanın veya greyfurtun pektinini, psilium tohumunun kabuğunu, deniz ürünlerinin chitosanını ve daha pek çok şeyi bu faydasız tabletlerin içinde satın almanız mümkündür.
Kilo verme sürecinde sizin önünüze konulacak bitkisel destek seçenekleri arasında toksik ephedrayı da bulabilirsiniz.
Bugüne kadar yapılan araştırmalar kilo vermeye yardımcı maddeler içerisinde sadece birkaç tanesinin belirli bazı durumlarda etkili olabileceğini düşündürmektedir: Kromium pikolinat, konjuge linoleik asit (CLA), omega-3, yeşil çay ve belki de L-karnitin... Bu son saydıklarımızın bile belirli ve özel koşullar olmadan, birlikte ciddi bir beslenme ve egzersiz programı uygulanmadan etkili olabilmeleri mümkün değildir.
Kilo vermenin 4 altın kuralı
Genellikle her başarılı kilo verme efsanesinin hüzünlü bir geri kilo alma hikâyesi ile sonlandığını duymaktasınız. İstenmeyen bu kısır döngü metabolizmanız üzerinde de yıllar geçtikçe değişiklikler yaparak her bir kilo verme girişiminizi daha da zora sokacaktır. Bu nedenle başlayacağınız programda mutlaka doktor kontrolünden geçmeli, programa hazır olup olmadığınızı öncelikle (programın içinde var olan) bir psikologla değerlendirmelisiniz.
Peki başarılı bir şekilde kilo vermek ve onu korumak imkansız mı? Kesinlikle hayır! İşte size her zaman yanınızda taşıyacağınız 4 altın anahtar...
1) Düşük yağlı orta düzeyde protein ve yeterli miktarda karbonhidrat içeren diyet. Karbonhidrat denince akla her zaman sadece kötü olanları gelir ve diyete başlandığında hemen terk edilen yiyecek grubudur. Aslında vazgeçilmesi zor basit karbonhidratların (kek, kurabiye, bisküvi, şeker, tatlılar) yerini kompleks olanları ile (meyve, sebze, bulgur, makarna, kepekli ürünler) değiştirmek o grubu tamamen bırakmaktan daha kolay olacaktır. Bu değişikliği uygun şekilde yapabilmeyi öğreten bir diyet programına girmelisiniz. Unutmayın! Kilo verenlerin ve koruyan kişilerin günlük aldıkları enerjinin yüzde 50-55’nin kompleks karbonhidratlardan geldiği belirlenmiştir.
2) Egzersiz olmadan olmaz. Genellikle kilo verme sırasında büyük bir hevesle başlanıp koruma zamanı geldi mi de artık yeter denilip bırakılan egzersizler bu sistemin bir alışkanlık haline gelmediğini göstermektedir. Oysa ki kilo yönetimi programı yaşam koşullarınıza uygun, size özel hazırlanmış bir egzersiz planını mutlaka içermelidir. Bu konuda danışmanlık alabileceğiniz bir programı bulabilirsiniz. Verdikleri kiloyu başarılı bir şekilde koruyanların sırrı “günde 30 ile 45 dakika yürüyüş”tür.
3) Vazgeçilmez öğün kahvaltı. Kilo problemi yaşayanların büyük bir kısmında kahvaltı alışkanlığının olmadığı saptanmıştır. Atlanan bu öğünün ardından dengeli bir öğle yemeği genellikle yenilmez, çünkü çok acıkmış olarak oturulan sofrada tek tercih karbonhidrat grubu yiyeceklerdir. Bu durum kilo almanızı kaçınılmaz hale getirecektir.
4) Kilo takibi ve porsiyon kontrolü. Haftalık kilo takibi yapmak her gün tartılmaktan çok daha yararlıdır. Porsiyon kontrolünün, uygulanan programlarda edinilmesi gereken önemli bir alışkanlık olduğunu da unutmayın! Bu sayede kilo kontrolü artık sizin elinizdedir. Tüm yiyeceklerin tadına bakarak, kilo vermek ve kilonuzu korumak bir hayal değil.
Paylaş