* Hangi vitaminler faydalı? * En etkili destekler hangileri? * Ömrü uzatan besinler * Nasıl bir hayat sürmeli? * Hangi kontrolleri yaptırmalı? * Yaşlandıran hastalıklar hangileri? * Bellek kaybı yavaşlatılabilir mi? * Stres ve uykusuzluk neden önemli?
Ömrü uzatan destekler hangileri?
Sağlıklı ve uzun bir ömür sürmenin sırrı her şeyden önce iyi bir “gen-çevre” etkileşmesinde gizlidir. “Çevre” deyince aklınıza hemen temiz su, temiz hava, organik bir yaşam gelmesin! “Çevre” başlığının altında beslenmeden strese, uykudan egzersize, inançtan sevgiye, korkudan endişeye kadar yüzlerce faktör var. Çevresel faktörlerin başında da “beslenme” geliyor. Çünkü hayatınızın süresi ve kalitesini en çok yiyip içtikleriniz etkiliyor. Bu noktada bazı besin unsurları son yıllarda çok öne çıkıyor. D vitamini de bunlardan biri, belki de birincisi.
D VİTAMİNİ ÇOK ÖNEMLİ
D vitamininin yıldızı son yıllarda sürekli parlıyor. D vitamininiz gerçek bir ömür uzatıcı. Özellikle güneş ışığı yoluyla kazanılırsa bu güç daha da belirginleşiyor. Eskiden faydaları yalnızca kemik ve diş sağlığı ile sınırlı olduğu düşünülen bu vitaminin faydalarına her yıl bir yenisi ekleniyor. Mesela 2-3 yıl evvel İngiltere’de yılında yapılan güvenilir bir çalışma D vitamini düzeyi yüksek olan kadınların daha uzun telomerlere sahip olduğunu göstermiş. Tıbbi açıdan daha uzun “telomer” demek daha uzun ömür demek! Yani D vitamini muhtemelen ömrü uzatan vitaminlerin başında geliyor. Bu açıdan E ve C vitaminlerinin önüne geçiyor.
BAĞIŞIKLIĞI GÜÇLENDİRİYOR
D vitaminin bağışıklığı güçlendirdiği de kanıtlanmış durumda. D vitamininiz azaldıkça bağışıklık sisteminiz zayıflıyor. Hatta bazı yanlışlıklar, anormal işler yapmaya başlıyor. D vitamini seviyesi düşük olanlarda enfeksiyon hastalıklarına daha sık rastlanması ve otoimmün hastalıkların daha sık görülmesinin nedeni de budur. D vitamini eksikliğinin kalp damar hastalıklarına yakalanma ihtimalini yükselttiği, bazı kanserlere yakalanma olasılığını arttırdığı da biliniyor. Ayrıca D vitamini seviyesi düşük olan çocuklarda tip 1 diyabete rastlanma olasılığı artıyor. Alerjik sorunların D vitamini eksikliğinde yoğunlaştığını gösteren bulgular da var.
GÜNEŞTEN FAYDALANIN
Kısacası hayat uzun, sağlıklı bir ömür sürmek istiyorsanız güneş ışınlarından faydalanmanız, bedeninizdeki D vitamini miktarını optimal hudutların içinde tutmanızda fayda var. Üzülerek belirtelim ki güneşi bol bir ülkede yaşamamıza rağmen halkımızın önemli bir kısmında D vitamini seviyesinin arzu edilen hudutların bir hayli altında bulunuyor. Yani bizde gizli bir D vitamini noksanlığı oldukça yaygın. Kliniğimizde yaklaşık iki binin üzerinde erkek ve kadında yaptığımız bir taramada yüzde 60’ları bulan oranda D vitamini noksanlığı olduğunu saptadık. D vitamini noksanlığı özellikle kadınlarımızda sık görülüyor. Bunun nedeni güneşlenme konusunda onların daha şanssız olmaları olmalı. Çünkü vücudumuzdaki D vitaminin yaklaşık yüzde 90-95’i güneş ışınları etkisiyle deride üretiliyor. D vitamini kaynağı olarak düşündüğümüz süt, peynir, yoğurt gibi yiyeceklerde özellikle içine katılmadıkça ihtiyacımızı karşılayacak kadar D vitamini yok!
DESTEK OLARAK KULLANILABİLİR
Eğer güneş ışınlarından yeteri kadar istifade edemiyorsanız D vitamini yetersizliğinin gelişmesi beklenen bir sonuç. Bu nedenle güneşten mutlaka faydalanmalı, eğer güneşten yeteri kadar faydalanamıyorsanız ya D vitamininden güçlendirilmiş besinler kullanmalı ya da D vitamini desteklerinden faydalanmanın yollarını aramalısınız. Ellerinizi günde 20-30 dakika güneşe tutsanız bile yetiyor. Sağlıklı bir çocuğun günde 400, erişkinlerin 200, yaşlıların ise 400 ıÜ/gün D vitamini kazanması gerekiyor. Bu rakamların minimum rakamlar olduğunu da hatırlatalım. Kısacası D vitamini bağışıklığı güçlendiren, damarları gençleştiren, kemik ve dişleri sağlamlaştıran, kanseri önleyen, diyabete dur diyen mükemmel bir ilaçtır. Önümüz yaz. Güneşten faydalanmanın ve derimizde daha fazla D vitamini üretmenin en uygun zamanlardayız. Eğer bu mümkün olmuyorsa D vitamini kapsül, damla ya da ampullerinden faydalanmanız mümkün. Tabiî ki doktorunuzun karar vermesi durumunda.
Omega-3 her yaşta lazım
Sağlıklı ve uzun bir yaşam için herkesin omega-3 yağ asitlerinin faydaları hakkında bilgilenmesi ve bedeninize daha fazla omega-3 kazandırmanın yollarını bulması gerekiyor. Bu konuyu daha önce sık sık yazdığım için bu kez kısa bazı hatırlatmalarla yetineceğim. Omega-3 yağlarının ömür uzatıcı pek çok sağlık yararı var. Özellikle damar yaşlanmasını geciktirmeleri bunun en önemli nedenidir. Kanı incelterek, pıhtılaşma hücrelerinin yapışkanlığını azaltarak, kolesterol parçalarının damar duvarına verebileceği zararları minimalize ederek damarların yaşlanmasını geciktiren omega-3 yağlarının belleği korumada, kalp ritim bozukluklarını önlemede, eklemleri yağlamada, kansere karşı direnç oluşturmada, bağışıklığı desteklemede, kilo kontrolünde de faydaları var. Bu nedenle daha fazla balık yemenin ya da omega-3’ten zengin yiyeceklere ağırlık vermenin bir yolunu bulmalısınız. Omega-3 desteklerinden de faydalanmanız mümkün.
OMEGA-3 KAPSÜLLERİ İŞE YARIYOR MU?
Burada önemli olan hangi omega-3 desteklerinin gerçekten faydalı olduğunu, hangilerinin fayda yerine zarar verebileceğini ayırt etmektir. Ben piyasada satılan omega-3 desteklerinin çoğunun güvenli olduğu kanaatinde değilim. Bu desteklerin önemli bir kısmı omega-3’ten çok “balık yağı” içeriyor. Yani siz omega-3 yerine balık yağına avuç dolusu para vermiş oluyorsunuz. Ayrıca bazı omega-3 kapsüllerinin saflıkları ve temizlikleri konusunda da tereddütlerim var. Mesela ağır metallerle kirlenmiş balık yağından elde edilen omega-3 kapsüllerinin uzun dönemde cıva, kurşun ve kadmium zehirlenmesine yol açabileceklerini düşünüyorum. Kapsüllerin üretiminde kullanılan jelatinlerin yapısı da ayrı bir endişe kaynağı olarak duruyor. Kısacası destek olarak omega-3 kapsüllerinden faydalanmak çok doğru bir yaklaşım, doğru bir omega-3 desteği seçmek zannettiğiniz kadar kolay bir şey değil. En doğru seçimin nasıl yapılacağını ayrı bir yazıda anlatacağım.
Siyah üzüm gerçekten bir mucize mi?
Son yıllarda sık gündeme getirilen bir uzun ömür tavsiyesi daha var: Siyah üzüm ve çekirdeği! Bana sorarsanız üzüm tıpkı zeytin gibi başlı başına bir sağlık mucizesi. Ben üzümün sadece çekirdeğinin değil, kendisinin, dışındaki zarının, hatta asma yapraklarının bile tıka basa doğal sağlıklı moleküllerle (proantosiyanidinler ve resveratrol) dolu olduğunu düşünüyorum. Özellikle resveratrol son yılların üzerinde en çok konuşulan antioksidanlarından biri oldu. Resveratrolün en yoğun bulunduğu yerlerin başında da üzümün çekirdeği var. Son yıllarda üzüm çekirdeğinin neredeyse bir “sağlık miti” haline gelmesinin sebebi bu. Üzüm çekirdeğindeki bu güçlü antioksidan yapılanmadan faydalanmanın, özellikle kalp damar hastalığı, şeker hastalığı, hipertansiyon, varis, katarakt gibi yaşlandırıcı kronik hastalıkları olanlara ciddi faydalar sağlığı kesin. Rezveratrol farklı mekanizmalarla oluşabilen DNA hasarını azaltmakta, yaşlanmayı değişik yollardan yavaşlatmaktadır. Eğer iyi korunmuş ve usulüne uygun hazırlanış üzüm çekirdeği özleri bulabilirseniz günde yarım fincan kadar tüketebilirsiniz. Kapsüllenmiş veya tabletlerin içine yerleştirilmiş üzüm çekirdeği özlerinin faydalı olduğu kanaatinde değilim. Üzüm çekirdeğinden faydalanmanın en iyi yolu ise çekirdekli siyah üzümü doğrudan tüketmektir. Üzümü yerken çekirdekleriyle birlikte çiğnemeyi ihmal etmeyin. Sağlıklı ve uzun yaşamda faydalı olabilecek diğer doğal mucizeleri önümüzdeki günlerde okuyacaksınız.
Kendinize iyi bakın
İyi yaşlanma yolculuğunda yapacağınız en önemli şey hangi yaşta olursanız olun kendinize iyi bakmaya devam etmektir. Dik durup ayakta kalabilmek, ruh ve beden bütünlüğünüzü bozmadan sağlığınızı koruyabilmektir. Birçok kez belirttik ama bir fazlasının zararı olmaz: ıçinde yaşadığınız dünyanın (içtiğiniz suyun, yediğiniz yemeğin, soluduğunuz havanın), yaşamınızı paylaştıklarınızın (eşinizin, çocuklarınızın, akraba, dost ve arkadaşlarınızın), yaptıklarınızın (yiyip, içtikleriniz, uykunuz, aktivite düzeyiniz, stresi yönetme becerinizin) ve daha pek çok şeyin daha çok farkına vararak, doya doya, dolu dolu ama ölçüyü kaçırmadan yaşamaya çalışın. Mutlaka siz de yaşlanacaksınız. Yaşlanmayı önlemeye değil iyi, sağlıklı ve bilge bir yaşlı olmaya bakın! Modern tıp sizi daha çok yaşatmak için değil, hakkınız olan ve size zaten bahşedilen bu güzel hayatı keyifli, huzurlu ve kaliteli yaşamanız için çalışıyor. Modern tıbba da ve kendinize de inanın!
Yaşlılığa hazır mısınız?
Hayat yürüyüşünüzün ortalarına vardığınızda ellileri, altmışları kucakladığınızda hipertansiyon, şeker, kolesterol gibi yeni bazı yol arkadaşlarının da size katıldığını görürseniz sakın telaşlanmayın, lütfen şaşırmayın! Altmışlı yılları geçince yol arkadaşlarınızın sayısı daha da artacak, prostat irileşmesi, osteoartirit, koroner kalp hastalığı gibi yeni arkadaşlar da size katılacaktır, hiç kuşkulanmayın! Eğer kısmet olur da yolculuğunuzun yetmişli yıllarını tamamlayabilirseniz, katarakt, Parkinson veya Alzheimer hastalığının da yolunuza çıkabileceği aklınızda olsun! Siz orta yaşları adımladıkça bir biri ardına beliriveren “yaşlanma ile ilişkili hastalıklar”ın bazı ortak özellikleri var: Kalıcı, ilerleyici ve yıprandırıcı olmaları, doku ve organların fonksiyonlarında yavaş ama ilerleyici bir bozulmaya yol açmaları ve yaşam tarzı seçimlerinizden çok etkilenmeleri, doku veya organları aynı anda zedelemeleri bunlardan bazılarıdır.
Farklı bakın farkı yaşayın
İki ünlü cümleyi mümkünse hiç unutmayın ve hep hatırlayın! Bunlardan birincisi Alexis Carel’e diğeri Ephraim Kishon’a ait: “Amacınız hayatınıza yeni yıllar katmak değil, yıllarınıza yeni, farklı ve daha güzel hayatlar ilave etmekse doğru yoldasınız”. “Geride bıraktığınız yıllara bakınca değil sizi bekleyen yıllara bakınca kendinizi yaşlı hissediyorsanız siz artık yaşlısınız”. Hangi yaşta olursanız olun fark etmez! Modern tıbbın önünüzde kalan süreyi yani ortalama yaşam beklentinizi arttıracağından hiç kuşkunuz olmasın. Eğer bu uzatma dakikalarına hazırlıksız çıkıp nefes nefese kalmadan, yorup tıkanmadan; sağlık ve huzur içinde tamamlayabilmeyi düşünüyorsanız yaşlılığa iyi hazırlanın. Sahaya daha formda, zinde ve uzun bir kondisyonla çıkın! Sağlığınızı güçlendirip korumayı, kendinize iyi bakmayı, kısacası hayatınızı kaliteli ve farklı kılmayı bir öncelik haline getirin.