Paylaş
Dün Savaş Özbey’in Kelebek’teki köşesinde okudum...
Demet Özdemir ve Oğuzhan Koç ayrılığı hakkında sokaktaki algıyı yazmış köşesine. Kendi yorumlarını da katmış tabii.
Demiş ki ‘Oğuzhan Demet’e küçük geldi.’
Yetmemiş ‘Demet süper lig, Oğuzhan ikinci lig oyuncusu’ diye yazmış.
Sonunu da ‘davul bile dengi dengine’ diye bağlamış.
Ne yalan söyleyeyim bir erkek olarak sinirlendim ben. Oğuzhan’ı düşünemiyorum... Biten, başlayan, ara verilen ilişkiler hakkında pek yorum yapmayı sevmem.
Hadi diyelim yaptım...
Demet ve Oğuzhan hakkında, “Biri çok başarılı diğeri başarısız, biri birinci lig diğeri ikinci lig topçusu” demem...
Bana göre Demet nasıl çok başarılı ve bir o kadar yetenekli bir oyuncuysa Oğuzhan da çok iyi bir söz yazarı, oyuncu ve şarkıcı.
Yani kariyerlerini kıyaslamak bunun yüzünden birbirlerine ayak uyduramadılar demek falan pek sağlıklı gelmiyor bana.
Haksızlık yapılıyor Oğuzhan’a ve dolaylı yoldan Demet’e...
Kaldı ki bilemeyiz kapalı kapılar ardını. Bilemeyiz aynı evin içine girince işlerin nasıl değiştiğini...
Bazen olmuyor işte.
Olmayınca zorlamamak, birbirine zarar vermemek en güzeli.
Ayrılığın zarafeti olur mu demeyin.
Bazen ayrılmak çok zarif bir davranış olabiliyor.
Yeterrrrrr
Yani akıl alır gibi değil. Bir insan her sözüyle, her açıklamasıyla tüyleri nasıl diken diken etmeyi başarır? Mehmet Ali Erbil demiş ki, ‘Aleyna Tilki ile öpüşmek isterim.’
Hiç bana cümlenin önü var arkası var ortası var demeyin.
Edemezsin böyle bir laf...
Yolda bir kadına sarkıntılık etmek nasıl taciz ise bu da tacizdir.
Aleyna Tilki’nin erkek arkadaşı olsam gülüp geçmem böyle mevzulara mesela.
Neden gülüp geçmem biliyor musunuz? Çünkü Erbil bunu hep yapıyor. Bir de yaptıktan sonra dalga geçiyor milletle:
“Hastayım, yaşlıyım, ne dediğimi bazen fark etmiyorum” açıklamaları yapıp işin içinden sıyrılacağını sanıyor. Ya konuşmasın ya da konuşturulmasın artık.
Çünkü bu işin sonunda başı fena belaya girecek Erbil’in.
Çok net görebiliyorum bunu.
Siz kimsiniz?
Bir Defacto mağazasındaki indirim izdihamının görüntülerini seyrettim.
Hepimiz adına da utandım.
Kendini bilmez mağaza çalışanları ellerindeki ürünlerle mağazanın girişine yaklaşıyor...
Etrafında o ürünleri almak isteyen onlarca kişi de çalışanları adım adım takip ediyor.
O çalışanlar, ellerindeki elbiseleri sudaki balıklara yem atarcasına fırlatıyorlar dükkanın içine. Sonrası kaos...
Yerlerde sürünenler mi dersiniz, havada o ürünleri kapmaya çalışırken birbirini ezenler mi?
Çığlık çığlığa bağıranlar mı...
Resmen rezalet...
Bilmiyorum insanlara böyle davranma hakkını o çalışanlara kim verdi?
Hiç bilmiyorum mağaza yetkililerinin bu durumdan haberi var mıydı?
Ve aklım hiç almıyor, indirim adı altında nasıl insanlara böyle bir zulmü layık görüyorlar?
Âşık adam mı çapkın adam mı
Kadın ağırlıklı bir masaya denk geldim geçtiğimiz akşam...
Hepsi de arkadaşım...
Masadakiler, Ayşe Özyılmazel, Gizem Esendemir, Esra Türker ve Cansu Canduran’dı...
E masada hayatı iyi okuyan kadınlar olunca dediklerini de haliyle ciddiye almak lazım.
Masadaki konu ‘Âşık adam ve çapkın adam’ farkıydı... Tüm kadınların ortak fikri de şuydu: Çapkın adamlar değil âşık adamlar iş yapıyor. Burada ‘iş yapmak’ kalıbını rağbet görmek, ilgi duyulmak gibi yorumlayabilirsiniz.
Ben tam aksini savunacakken şiddetle karşı çıktılar.
‘Eskidendi o çapkın adamlara yani ‘bad boy’lara ilgi vardı evet. Şimdi onlardan o kadar çok var ki, âşık adamları arayıp da bulamaz olduk’ görüşünü savundu hepsi.
Ee her dönem geçici...
Bu çapkın adam kavramının suyu çıkmış demek ki. O yüzden de sevip değer veren adamların dönemi gelmiş. Sonra da hak verdim böyle düşünenlere...
Çünkü eskiden kendince bir ağırlığı olan ‘bad boy’luk günümüzde...
◊ Herkese sarkıntılık eden...
◊ Vuran, kıran, döken...
◊ Değer vermek yerine değersizleştiren erkek anlamına geliyor.
Paylaş