E şov yapıyorsun Ebru!

Aldığı damla sakızının fiyatını paylaşmıştı Ebru Polat.
Ben de “bunlar şov kokan hareketler, bana ne senin sakızından” demiştim.
Çok zoruna gitmiş Ebru’nun ve demiş ki “Orkun Ün kim ki? Köşe yazıyor ama üslubuna bakın.
Ben de köşe yazarı olacağım, en azından bir hukukçu kimliğim var. Teklifleri bekliyorum.”
Ama bak çok doğru söylemişsin Ebru. Bir köşe yazarlığı kaldı zaten yapmadığın.
Eğer tutuyorsa elin kalem, artık ayakları yere basan bir mesleğim olmalı diyorsan denemelisin... Yürü, arkandayım.
Sahi kimdir Ebru Polat?
∆ Şarkıcı?
∆ Influencer?
∆ Kozmetik sektörü erbabı?
∆ Güzellik salonları kraliçesi?
∆ Sunucu?
∆ Oyuncu?
∆ Avukat?
Bunların hepsinin yanına ‘çarpı işareti’ koyun... Hiçbiri değil çünkü. Fakat hepsini deneyip başarılı olamayanlardan.
Ben bir ürün tanıtımı için duş alırken video çektiğini hatırlıyorum mesela. İstediği etkiyi yaratmayınca da istifa etmiş ‘influencer’lık denemesinden.
Daha böyle sayısız boş denemesi var. Şimdi kalkmış üslup dersi vermeye çalışıyorsun Ebru.
‘Damla sakızı paylaşımım şov değildi hayat pahalılığına sitem etmekti’ diyorsun ama hemen ardından “kölem olmak isteyen erkekler var” paylaşımı yapıyorsun.
2 gün sonra da ‘kendime özel karavan yaptırdım’ videoları salıyorsun sosyal medyaya.
E hani hayat pahalılığı?
Sen kimi kandırıyorsun?
Açıkça beni konuşsunlar istiyorsun işte, şov yapıyorsun.
‘Ne sakızı, ne kölesi, karavan ne alaka şimdi’ diye aklı başında biri çıkıp sorunca da ‘üslupsuz’ diyorsun.
Sen gazetecilik mesleğini küçümseme sakın.
Duydum ki avukatlık mesleğine geri dönmeye karar vermişsin.
Kulağıma geldi ki İstanbul Barosu’nda bir bayram havası varmış bugünlerde.
Senin gibi ‘aklı başında’ birini kazandıkları için çok mutlularmış.
Neyse bu satırlar bile fazla oldu sana.
Madem Mevlana ile başladık onunla sonlandıralım...
Neydi o söz?..
“Bir lafa bakarım laf mı diye bir de söyleyene bakarım..”
Neyse.
Haydi selametle.

Herkese fenomen denmemeli

Ama biz herkese fenomen dersek bu başımıza gelenleri de otomatik kabullenmiş oluyoruz. Sosyal medyada ünlümsü biri var... Adına Mika Raun diyor.
Yaratıcılık karşısında diz çöküp alkışlayan insanlarız biz.
Ama bu arkadaş öyle paylaşımlar yapıyor ki...
İnsanların tüm değerleriyle dalga geçiyor. En olmadık işleri özendiriyor. Yaratıcılığın yanından geçme şansı yok kendisinin.
En son Türk lirasını klozete atıp sifonu çekmiş. Sonrada gözaltına alınmış. Sen Türk lirasıyla dalga geçersen, insanların değerlerini aşağılarsan, çocukları türlü ahlaksızlıklara özendirirsen bu başına gelenler daha ne ki.
Tez zamanda o kullandığın sosyal medyadan, para kazanma uğruna her şey mubahtır hareketlerinden, ona buna sataşma hırsından istifa etmelisin sen.

Elektrikli scooter terörü

İki büyük sorun var elektrikli scooter konusunda.
En önemlisi, yollardaki kontrolsüz hareketleri.
2 hatta 3 kişi biniyorlar.
Sağa sola bakmadan trafiğe dalıyorlar.
Kazalara açık davetiye çıkartıyorlar.
Diğeri de scooter’ların park edildiği yerler.
Kaldırımın ortasındaki direklere bağlıyorlar scooter’ları. Yürüyen kaldırımda durmak, yola inip trafiğin arasında dans etmek zorunda kalıyor. Çocuk arabası falan varsa zaten geçmiş olsun.
Eğer yasaklamayacaksanız bu ölüm makinelerini, park edecek noktaları olsun bari.
Her önüne gelen canı istediği yere park edemesin.
Eğer sıkı tedbirler gelmeyecekse bu trafik katliam makinelerine, bunların kullanılacağı özel yollar olsun onun dışına çıkamasınlar.
Yoksa daha çok yanacak canımız.

Bir araştırma daha

Araştırma şöyle: ‘Hayat pahalılığı flörtleşmeyi etkiledi! İlk buluşmalar parklarda yapılmaya başlandı.’ Alın bu araştırmayı ve atın çöpe.
Öyle bir devirdeyiz ki, sen ‘ilk buluşmayı parkta yapalım’ dediğin anda olacakları sıralayalım...
∆ Engeli yersin.
∆ Tünele girdim, duymadım cevabı alırsın.
∆ 5 saat sonra, mesajını geç görmüşüm şimdi cevaplayabildim diye bir mesaj alırsın.
Park, bahçe, ele alınan bir kahveyle uzun sohbetler çok kıymetlidir de, böylesi ancak ilişki belli bir seviyeye geldiğinde olur.
Öbür türlüsü o ilişki başlamaz zaten...