Bence olmadı

Herkes eline mikrofon almamalı. Herkes her sahneye çık(a)mamalı. Hele ki Yıldız Tilbe gibi biri bu fırsatı herkese vermemeli. Bayram öncesi insanların canını sıktı gelen görüntüler. Buna hiç kimsenin hele ki Merve Boluğur’un hiç hakkı yoktu.

Haberin Devamı

Sosyal medyada gezerken gördüm görüntüleri.
Merve Boluğur sahnede şarkı söylüyor.
Pardon pardon ‘söylemeye çalışıyor’! Ya pardon, söylemeye çalışmak da değil o...
Eveleyip geveliyor işte.
Sonra fark ettim ki orası Cahide Alaçatı!
Ve sahnenin sahibi o akşam Yıldız Tilbe.
Ne oldu, nasıl oldu hiç bilmiyorum ama Yıldız Tilbe, Merve’yi sahneye almış, sonra da kendisine bir sandalye bulup Merve’yi dinlemiş.
Ama ne dinlemek.
Sanki...
* “Ben ne yaptım!”
* “Bu nasıl berbat bir ses!”
* “Bu sahneyi aklımdan kim silecek” bakışları vardı Tilbe’nin.
Neyse...
Aslında ben başka mevzulara kafayı takıyorum.
Mesela nasıl izin verildi?
Kim istedi?
Sahnenin bir saygısı vardır.
Adabı vardır her şeyden önce.
Hele ki Yıldız Tilbe’nin sahnesine çıkmak...
Bu işi hakkıyla yapanların bile hayalidir.
Olmadı...
Merve hiç yakışmadı o sahneye.

Haberin Devamı

Bence olmadı

Şimdi size Alaçatı’nın iyi taraflarını anlatacağım

Sea Salt:
İstanbul Feriye’nin içindeki Sea Salt tutkumu bilen bilir.
Çok iyi balıkçıdır.
O klasik tabirle ‘şampiyonlar ligi’ndedir.
Aslında Sea Salt tutkusunu bende başlatan yer, onların Alaçatı’daki restoranıydı. Yine Alaçatı’ya geldiğimde ilk işim koşarak Plage Isolee’nin içinde yer alan Sea Salt’a gitmek oldu.
Aynen şu hisleri veriyor mekân...
* Otur iskeledeki masana...
* Seyret denizi...
* Sohbet et eşinle dostunla...
Ve...
* Hiçbir şey düşünme!
Çok yemek anlatmam, şunu bunu yemelisiniz diye ısrarcı da olmam ama söz konusu Sea Salt olunca var birkaç sözüm. Mesela mutlaka mavi kuyruk karides, mutlaka kömür ızgarada baby kalamar ve mutlaka mangalda pişirip servis ettikleri lagos balığını deneyin.
Ama lagos söylerken “Yaka kısmını istiyorum” diye de belirtin.
Masanıza çok üst düzey bir balık gelecek, emin olabilirsiniz.
Ayrıca bu sene ilk defa müzik de olacak Sea Salt’ta. Gece saatlerinde bara dönecek mekân, DJ performanslarına ev sahipliği yapacak.

Small Alaçatı:
İstanbul canlı müzik dinleyicisi, Small isimli mekânı bilir. İşletmecisi Ozan Özkaran, markayı bu sezon Alaçatı’ya taşımış. 3-4 günlük Alaçatı turumda uğradım Small’a.
Ben gittiğimde sahnede Selen Servi vardı. Mekân benzerlerinin aksine...
* Rahat...
* E açık hava zaten...
* Bir de canlı müzik var...
Daha ne olsun?
İyi canlı müzik için listenizin tepesine koyun Small Alaçatı’yı.
Amavi ah güzel Amavi:
Sezon başında açılışlarına gitmiştim.
Orada mekânın kurucu ortaklarından Mert’i, mutfağın başındaki Can’ı ve işletmeci Çağrı’yı tanıyıp “Bu sezon fark yaratacaksınız” diye de mırıldanmıştım.
Yanılmamışım.
Alavya Otel’in içindeki Amavi Restoran yarattığı farklılığı, mekâna çekmeyi başardığı kaliteli müşteriyi koruyor. Zeytin ağaçlarının altında yemeğinizi yerken ‘yazlık evinizin bahçesinde keyif yapma’ hissini yaşatıyorlar size.
Geçen hafta birinci yaşını kutlayan mekân, Alaçatı’da ‘iyi ki var’ dedirten ender yerlerden. Bayram ve bayram sonrası için yemeğin yanına iyi müziği de eklemişler.

Cabbar: Et yükünü onlar çekiyor
Geçen sene herkesin dilinde, “Alaçatı’da Cabbar açılmış, hadi gidiyoruz, hadi, hadi” sözleri vardı.
Yazlık yerlerde et ve kebap hasreti çeken çok arkadaş tanıyorum.
O yüzden bölgeye gelen kebapçı hele ki işini iyi yapıyorsa el üstünde tutulur.
Bu sene de Alaçatı’nın ocakbaşı yükünü tek başına çekiyor Cabbar.
Öyle tatlı bir noktaya konumlanmışlar ki...
Etrafı alabildiğine açıklık ve alabildiğine manzara.
O yüzden denizci değil de etçiyseniz, fazla düşünmenize gerek yok. Adres çok belli. Ha bir de müzik severim diyorsanız, tamamdır. Yemekler yendikten sonra Cabbar ikinci kişiliğine bürünüyor çünkü. Stantlar kuruluyor ve izin verilen saate kadar müzik susmuyor.

Haberin Devamı

Hepimiz ‘Prosopagnozi’yiz

* Hani biriyle karşılaşırız ve o kişiyi tanımakta zorlanırız ya...
* Hani konuşuruz, fakat aslında tanıyamayız ya...
* Hani ayaküstü gayet samimi sohbet ederiz, sonra da çaktırmadan arkadaşımıza dönüp “Kimdi bu ya” diye sorarız ya...
İşte bunun adı ‘Prosopagnozi’ymiş, yani yüz körlüğü.
Brad Pitt, “İnsanlar beni egoist sanıyor, oysa ben hasta olduğum için karşılaştığım kişileri tanımakta güçlük çekiyorum” deyince bende bir ışık yandı.
Etrafımdaki çoğu kişi gibi ben de aynı sorunu yaşıyor ve bunu ‘fazla insan tanımaya’ bağlıyordum.
Bugünden sonra afili bir tespitim var kendimle alakalı. Artık “Ben tam bir Prosopagnozi’yim” diye gezeceğim. 

Haberin Devamı

Bir pazar önerisi

Eğer Çeşme’deyseniz ve “Ne yapsam” diye düşünüyorsanız, yarın çok özel bir yerde özel bir etkinlik var. Plaj eğlencesi anlayışını değiştiren The Beach of Momo, bu yıl 5’inci senesini kutluyormuş. O kutlamaları taçlandırmak için yarın setin başına DJ Valeron geçecek.
Momo gibi bir yerde Valeron’u dinleme fırsatını kaçırmayın.

Yazarın Tüm Yazıları