Paylaş
Mustafa Denizli her maçı hastane odasından yönetmelidir..!!
Fenerbahçe ve Galatasaray’ın berabere kalması Beşiktaş için iyi fırsattır..
Ancak, “Öndeki arabanın devrilmesi de arkadaki araba için ikaz olmalıdır..!!”
Elbette puan farkı kapanmış değildir ama psikolojik üstünlük Beşiktaş’a geçmiştir..
Strese girenler Beşiktaş’ın rakipleridir çünkü..
Hastam vardı. Ben maçı seyretmedim. Seyredemedim..
Seyredenlere sıkı sıkı sordum ama.. “Maç nasıldı?” diye..
“Beşiktaşlı futbolcular hiç bu kadar koşmamıştı” dediler.. “Çok pas yaptıklarını” anlattılar.. Dolayısıyla da koşan takım golleri buldu” dediler.. Baksanıza Tabata bile gol atmış.. Hatta defanstan Sivok bile..
“Han” dedim.. Beşiktaşlı futbolcular “Kaleye Reha Muhtar veya Nuri Alço geçsin” teorisini duymuşlar.. Duymuşlar ki bu kadar koşmuşlar.. Sahada pervane gibi dönmüşler..
Düşünsenize kalede Nuri Alço var.. Gel de koşma.. Maç sonunda gazozuna ilaç atma tehlikesi hat safhada.. Aman haa aman..
Ya da kalede, düşünsenize Reha Muhtar var.. Sabaha kadar bağırır vallahi.. Puan kaybettiğiz her maçtan sonra “Acı var mı acı” derse, bu zulme ne kadar dayanır insan..!!
Misal, yıllar önce, teröristler Trabzon’dan gemi kaçırmış.. Bütün dünya Karadeniz’de teröristlerin bir gemi dolusu yolcuyu kaçırdıklarını konuşuyor..
Uğur Dündar da o gemiye hayatını hiçe sayarak helikopterden aşağıya atlayarak biniyor. Tabii Dündar, o gemiden geçeceği haberler ile gazetecilik başarısına imza atacak. E Reha Muhtar bu.. İEyi haberci hemen olaya müdahil oluyor. Yapılan haber ortasına vole vurmaya hazırlanıyor.
Gece Reha Muhtar’a bağlanıyor Dündar.. Muhtar soruyor:
“Sayın Dündar sayın Dündar, siz şimdi Karadeniz’de bulunuyorsunuz değil mi..?”
Bir köşe yazarı bu soruyu şöyle yorumluyor:
“Yani bu soruyu Reha Bey sormasaydı, biz geminin Atlantik Okyanusu’nda olduğu sanacaktık..”
Ama en önemlisi şu:
Mahkumlar tünel kazarak cezaevinden firar etmek üzereyken yakalanırlar.. Mahkumlar tünel kazmışlardır.. Ama gardiyanlar yakalamıştır..
Durum bu.. Şimdi sıkı durun..!!
Canlı yayında Reha Muhtar’ın karşısında muhabir..
Reha Muhtar sorar, “Yani şimdi mahkumlar tünele kaçmak için mi kazmışlar..”
Orhan Can yazıyor
Muhabir yanıt verir: Evet Reha Muhtar, kaçmak için kazmışlar..
Biz de bu diyalogdan anlarız ki, mahkumları odaları küçük geldiği için odalarının genişletmek için kazmamışlar.. Kaçmak için kazmışlar.. Vay anasını be..!!
Yahut, tünel alttan kazılacağı için mahkumlar, hücrelerini dubleks yapmak için kazmış olabilir mi..!!?
“Kaçmak için mi kazmışlar?”..
Muhabir de onu onaylıyor.. “Evet evet, kaçmak için kazmışlar..”
Yok yok, dedik ya hücre dar, adamlar hücreyi dubleks villa yapmak için tünel kazmışlar..!!
Diyarbakır maçı.. Maç bitmiş.. Reha Bey Ferrariye, Bobo’ya, Nihat’a, İsmaillere, Rüştü’ye, Ramazan’a sorar “Biz şimdi Diyarbakır’a mı yenildik..? Yok Paris Saint Germain’e yenildik..
Hadi cevap verin bakalım.. Zaten yenilmişsiniz..
Adam futbolu bırakır be..!!
Anlaşılan bu zulmü çekmemek için pervane gibi dönmüş futbolcular..
Ha, bir de Mustafa Hocayı unutmamak gerekir..
“Bağırdım bağırdım, sesimi duyuramadım… Beni kimse duymadı” demiş Mustafa hoca..
Bak dediğime geldin mi Hocam.. Sahada bağırmıyordunuz ki.. Sizden istediğimiz buydu..
Ne diyor Mustafa Hoca, “Bir elimde kumanda, diğer elimde telefon..”
Ne yapıyorsunuz telefonla..?
“Konuşuyorum”.. diyor Mustafa Hoca..
Peki kiminle?
“Tuncay Yanık ile.. Acil durumlarda Tayfur Hocayla..”
Telefonla hocalara fıkra anlatmıyorsunuz herhalde.. Ne yapıyorsunuz..?
Talimat veriyorsunuz değil mi.. Bir tane değil hem de.. Arka arkaya bir sürü.. 90 dakika boyunca devamlı..
Peki bunları sahadayken niye yapmıyorsunuz..? Ya da yapmıyordunuz..
Holosko’ya ısınma talimatı verip saha kenarında unutmayacaksınız.. Maçın bitimine birkaç dakika kalmış, takım yenik Bobo’yu çıkartıp Nobre’yi alıyorsunuz.
Eleştirimiz oyuncu değişikliğine değil geç yapmanıza..!!
Maç bitmiş zaten.. Bir forvet çıkıyor bir forvet giriyor.. Hadi bu işi yapacaksınız.. 20 dakika önce yapsanıza.. O saatten sonra mucize olur.. Mucize.. O da ayda yılda bir maçta..!! Bun herkesten çok daha iyi siz biliyorsunuz..
Siz teknik patronsunuz.. Maç oynanırken maçı seyretmeyeceksiniz, maçı yöneteceksiniz adeta.. Hakem değil siz yöneteceksiniz. Aynen hastane odasından yaptığınız gibi.. Sürekli talimatlar vereceksiniz, yanınızdakilerin (Yardımcılarınızın) fikrini soracak, karar vereceksiniz.. Maç bitmeden ama..(!!)
Dalmayacaksınız hülyalara..
Vereceksiniz ayarı..
Toplayacaksın puanları..
Alacaksınız oyuncularınızı zaptı rapt altına..
Sevindireceksiniz bizleri…!!
Edeceksin Beşiktaş’ı bir daha şampiyon..!! (Bu bölümdeki cümle yapısı Orhan Kemal’in romanında esinlenmedir…)
Sonra takıma, takım ruhu vereceksiniz.. “Profesyonelsiniz, çıkın oynayın olmaazzz..!!”
Onların giydiği çorapları bile bileceksiniz.. Tek tek hepsini takip edeceksiniz.. Hatta giydikleri atletleri bile bileceksiniz..
Saha dışında bunlar ne yapar, ne içer, ne yer..? Tüm topçular, birbiri ile arkadaş olacak.. Birbirlerini yakından tanıyacak.. Biri gol attı mı kendi atmış gibi sevinecek..!! İyi günde kötü günde.. Sevinci, başarıyı, hüznü ve kaderi paylaşacak..
İşte o zaman takım, takım olur.. Paylaşmayı bilir çünkü.. Ama Batuhan evleniyor, bırakın teknik ekibi, kulüpten kimsenin haberi yok.. İnsanlar birbirlerine bu kadar uzak mı orada..!!
Benim önerim şu:
Allah sağlık versin Hocam..!! Hastaneden bir daha olmasın da..
Kulüp size şöyle büyük bir oda ayarlasın... Duvara koca 1, ama mutlaka 1 televizyon koysunlar.. Çünkü; televizyon birden fazla olursa, değişik maçlar seyrediyor hissine kapılabilirsiniz...
Ama odada Mustafa Hoca’dan başka kimse olmasın.. Kısacası yardım edecek kimse olmasın.. Mecburen başınızın çaresiz bakacaksınız..
Bir elde kumanda, değirende telefon.. Sınırsız konuşma hakkı da bizden…
Kumanda ile sesi azaltıp yükselteceksiniz.. Kanal da değiştiremezseniz..
Ve telefon elinizde.. Takım oynuyor.. Bazı yerler aksıyor.. Görüyorsunuz ama kimseye sesinizi duyuramıyorsunuz.. Ne acı bir durum..!!
Orada olup da olmamak durumu..!! En azından bunun gibi bir şey bu..
Görüyorsunuz, sesinizi duyuramıyorsunuz..
E, bu durumda da besbelli, telefona sarılıp müdahale edersiniz sanırım...
Hastane odasından yaptığınız gibi..
Bir defa değil hem de..
Sürekli.. Hatta telefon hattı hep açık kalacak şekilde..
Siz bunu yapın Beşiktaş kesin Şampiyon..!!
Sonra söylemedi demeyin..!!
Yapmazsanız ne olur.?
Eh o zaman, sezon sonunda bize, o ünlü türkünün
“Güvertede gezer iken aman kunduram kaydı.. Hopaaa..!!”
bölümünü söyletirsiniz..
İnanmazsanız, işte size Mustafa Hoca’nın Hürriyet’e verdiği röportaj..
• Televizyon ile yedek kulübesi arasında ne fark var hocam?
• Aslında pek bir fark yok. Tek fark, televizyon başında bağırmanıza rağmen sesinizi kimseye duyuramıyorsunuz. Maça o kadar konsantre oluyorsunuz ki bunun farkına varamıyorsunuz.
• Peki nasıl seyrettiniz maçı?
• Bir elimde kumanda, diğer elimde telefonla…
• En çok kiminle konuştunuz. Tayfur hocayla mı?
• Hayır. Tayfur hocanın konsant rasyonunu bozmak istemedim. Daha çok Tuncay Yanık ile konuşum. Çok acil durumlarda da Tayfur’u aradım. Pozisyonlar ne olacak diye. Kim, kimin yerine girecek, saha içinde pozisyonlar nasıl değişecek. Bu durumlar için Tayfur’a döndüm.
• Maçtan sonra futbolcularınız sizi aradı mı?
• Soyunma odasından, yemeğe kadar konuştuk. Telefonlaşa, telefonlaşa geceyi bitirdik.
• Ne dediler size hocam?
• Vallahi bana bir şey sormayın. Oyuncularıma bunu sorun. Ama şu da var beni çok mutlu ettiler.
Ve bu habere Mehmet Türkay adlı okuyucunun 07/02/2010 - 3:59 tarihli yorumu..
“Mustafa hocam! Bu sezon Beşiktaş ilk kez farklı kazandı bütün maçları böyle yönetsen diyorum!
Bu ne ben demiyorum bakın..
Gördünüz herkes böyle düşünüyor..!!
Her şeye rağmen bizi sizi çok seviyoruz be Hocammm..!!
NOT: Reha Bey sizin gibi haberci gençleri artık yeniden haber arazisinde görmek isteriz.
Ha, bu arada “Bizi sual eden olursa şeker söyle, kaymak söyle, bal söyle..”
Biz zaten haber arazisinde yaşıyoruz..!
Paylaş