Paylaş
Necdet Saraç, sosyalist bir gelenekten geliyor. Uzun yıllar Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu'nda yöneticilik yapan Saraç, YOL TV'nin kurucuları arasında yer almış bir isim.
Bu girişi yapmamın sebebi, Necdet Saraç'ın gündemdeki anayasa arayışları ile ilgili tutumu. Necdet (“sol”daki bir eğilimi yansıttığını düşündüğüm görüşlerine) şöyle başlıyor:
"Lafı dolaştırmaya gerek yok; Bu AKP ile demokratik anayasa yapılamaz!"
"Başta CHP olmak üzere, demokrasi güçleri bu gerçeği artık görmeli!(...)
"Ülkeyi savaşa sürükleyen, kutuplaşmayı arttıran, mezhepçilik yapan, toplumu etnik ve dini kimliklerine göre bölen parti tereddütsüz AKP’dir!
"Siyasal İslamcı kimliğini, Yeni Osmanlıcı zihniyetle bütünleştirerek, laiklik karşıtı, demokrasi karşıtı olan parti de AKP’dir!(...)"
Yazı şöyle bitiyor: "16-17 Ocak’ta yapılacak CHP Kurultayı bu konuda yeni bir başlangıcın adımı olmalı, devrimcilik ve halkçılık öne çıkartılmalıdır!"
Çatışma ya da uzlaşma
Şimdiye kadarki anayasalar, “toplumsal eğilimlerin bir uzlaşması” olarak şekillenmediler. Askeri ve bürokratik elit, kendi egemenliğini sağlayacak anayasaları topluma dayattı.
O anayasalardaki, “egemenliğin kime ait olduğu konusu”na ilişkin sıkıntıları; son günlerdeki yazılarımda anlatmaya çalıştım. 1961 ve 1982 darbe anayasaları, “egemenliğin Meclis tarafından kullanılması” yerine “vesayet kurumları”na gönderme yapılarak; yani, “egemenliğin belli organlar eliyle kullanılması anlayışı öne çıkartılarak” yazıldılar.
Türkiye, geçen Meclis döneminde bir "uzlaşma anayasası" yapmayı denedi. Belli mesafeler alınmasına karşın kesin bir sonuca varılamadı.
Başbakan Davutoğlu'nun inisiyatifiyle, yeniden “partiler arası uzlaşma” aranıyor.
Bu dönemeçte nasıl tutumlar şekillenebilir? Peki mesela AK Partililer "CHP ile demokratik anayasa yapılamaz" derlerse ne olacak? Hep birlikte göreceğiz.
Darbe anayasalarının mantığı
AK Parti, toplumun yarısının oyunu alabilmiş, Meclis'teki diğer partilerin toplamından 84 milletvekili fazlasına sahip bir parti.
Bu partinin temsil ettiği eğilim dışarıda bırakılarak, bir anayasa yapılabilir mi?
Geçmişteki örneklere bakalım…1982 Anayasası'nın öncülü olan 1961 Anayasası, büyük ölçüde, CHP'li uzmanlarca kaleme alınmıştı. “Toplumun bir kesimini yok sayan, onların siyasi tercihlerini tehlikeli gören anayasa yapma alışkanlığı”na yabancı değiliz.
Dışlayıcı anayasa nasıl demokratik olabilir?
Baştan "şu partiyle olmaz" diye başlayan yaklaşımlarla, yeni bir yere varılabilir mi?
AK Parti'ye ve Erdoğan'a güvensizlik duyanlar olduğu kadar; CHP'ye, MHP'ye veya HDP'ye de güvensizlik duyan oldukça geniş kitleler de var. Olabilir… Bunları anlamak mümkün…
Ancak, sadece kendi benzerlerimizi “demokratik” olarak tanımlayıp, bizden farklı düşünen veya farklı yaşayan herkesi de “faşist” olarak yaftalamak gibi bir lüksümüz, artık yok.
Elbette, farklı kesimlerin, demokrasiden, halkçılıktan, özgürlüklerden anladıkları, farklı olabilir. Önemli olansa, bu tür anlayış farklarının bir “olmazcılık”a değil, bir zenginliğe dönüşebilmesi…
"Gelin uzlaşalım ve yeni bir anayasa yapalım"a "seninle olmaz" karşılığını verenler, ortaya başka seçenek koyabiliyorlar mu? Bu “olmaz”cı tavır, yıllardır ülkemizi bir darbe anayasasına mahkum etmedi mi?
Artık, 1961 ve 1982 Anayasaları’nı ortaya çıkartan düzlemden farklı bir düzlemdeyiz. Toplumdaki eğilimlerin buluşabileceği bir zemin arıyoruz. “Toplumun bir kesimini yok sayan” yaklaşımların, ülkeye herhangi bir şey katması mümkün değil.
AK Partili, CHP'liye, MHP'li HDP'li'ye, HDP’li AK Partili’ye; kısacası “herkes birbirinin varlığına” saygı göstermek zorunda…
Anayasa, eğer bir “toplumsal uzlaşma temelinde” şekillenebilirse; kalıcı hale gelebilir, demokratik olabilir.
Paylaş