Paylaş
Bir grup insan, çözüm sürecine sivil destek sağlamak amacıyla, "Barışa Bak" başlığıyla bir kampanya başlattı. Gelen tepkilere bakıyorum, gene klasik "AKP yandaşları bunlar, ne olacak... Buradan bir şey çıkmaz" tonu dikkat çekiyor.
Zaten, sosyal medyadaki tepki biçimi ve gerçekleri saptırma refleksi; her geçen gün, daha da değişik boyutlara ulaşıyor. Geçenlerde, Ceren Kenar, benim de katıldığım bir TV programında; Sinan Ogan'ın, imalı "Goebbels'i tanır mısınız?" sorusuna, gülümseyerek, "Biliyorum kim olduğunu. Şahsen tanışmadık da..." şeklinde bir cevap verdi. Hepimiz gülüştük. Çünkü yaptığı bir espriydi.
Gel gör ki, sosyal medya yıkıldı. Ceren Kenar, bir kesime göre, Goebbels'in kim olduğunu bilmiyordu, bu nedenle öldüğünden de habersizdi. "Cahil yandaş" başlıklı kampanya başladı. "Bilmiyor işte, savunma" diyerek, beni de susturmaya çalışanlar oldu. "O programda vardım, her şey benim yanımda oldu" dediysem de, itirazlarım ciddiye alınmadı.
"Bu bir espriyse de, etik olarak kabul edilemez" diyenler de oldu.
ORTALIK KARIŞSIN BEKLENTİSİ
Kamplaşma yoğunlaşırken; gerçekleri saptırmak, bir mutluluk kaynağına, hatta gündelik rutine dönüşebiliyor.
MHP'nin değil, onun dışındaki bazı çevrelerin çözüm sürecine yaklaşımına bir göz atalım. Bu çevrelerin takıntısı hükümet, ya da Erdoğan. Hükümetten ne gelirse gelsin, "kötüdür" demeyi artık bir refleks haline getirmiş durumdalar. Bu bazen, sağlıksız bir ruh halini yansıtsa bile, asıl sakat yanı, gerçeklikten kopuk bir toplumsal ruh halinin oluşmasına yol açıyor olması.
MHP ve milliyetçi kesimlerin tavrıysa zaten belli. Onlar, PKK'nın askeri güçle yok edilip ezilmesinden yanalar. Devlet Bahçeli, "çözüm"den ne anladığını; Türk ordusunun Kandil'i dağıtarak bu işi çözmesi gerektiğini söyleyerek, ortaya koydu.
ZOR SÜREÇ
30 yıllık bir savaşın ardından, bu savaşa göre örgütlenmiş, şekillenmiş, onunla yaşamaya alışmış bir örgütün; barış koşullarına uyum sağlamasının kolay olmayacağını, herkesler biliyordu. Tabii, sorun yalnızca PKK değil. Kürtlerin hak hukuk kazanmasını, eşitlik taleplerini, Türkiye'nin Batı kesimlerine de anlatmak ve onların barışa alışmasını sağlamak, ayrı bir sorun.
Bu handikaplara, son dönemde, bir de, Suriye ve Irak'taki gelişmeler eklendi. Çözüm süreci, bir pazarlık ve müzakere süreci. PKK silahları sustururken, PKK'lıların da Türkiye topraklarından çekilmesi hedeflendi. Kandil, bu noktada, Öcalan'ın talimatlarına uygun davranma sözü vermişti.
PKK, değişik gerekçeler öne sürerek, geri çekilme konusunu, bir şekilde askıya aldı. Bölgede hedeflediği siyasi ve askeri hegemonya, şimdi daha net ortaya çıkıyor.
Çözüm süreci, netameli bir süreç. Tartışılabilecek farklı boyutlar var. Bence, savaş yerine, konuşma ve müzakere yolunun seçilmiş olmasını esas almak gerekiyor: Kürtlerin ve Türklerin ağırlıklı bir kesimi; barışa ve çözüme destek verdiler. Toplum, barışı sevdi.
BARIŞTAN MUTSUZ OLMAK
İşte bu şekilde gelişen süreç, bazılarını mutsuz ve huzursuz etti. "AK Parti iktidarının kalıcılaşması korkusu" şeklinde de özetleyebileceğimiz bir psikoloji oluştu. "Kürt sorununu da çözerlerse, bunlar hiç gitmezler" ruh hali, bazı çevrelerde depresif sonuçlar yarattı.
İlk silah seslerinin duyulması ile birlikte, 6-7 Ekim tarihlerinde 50'ye yakın insanımızın yaşamını yitirmesine yol açan acımasız saldırılar; açıktan olmasa bile, bazı kesimlerde yüzlerin gülmesine neden oldu: İşler karışıyor, hükümet zorlanıyor, PKK onların beklediği yönde tepkiler veriyor, Öcalan köşeye sıkışıyordu.
Buradan, böyle düşünenlere, bu ruh haline girenlere seslenmek istiyorum: Kürt meselesi çözüm yolunda ilerlerse, bundan herkes kazançlı çıkacak. AK Parti'yi siyasette yenmek isteyenler içinse, muhalefet yapılabilecek birçok alan var.
Çözüm sürecini, iktidar heveslerine kurban etmeyin. Gelin, barış içinde bir Türkiye'yi Kürtlerle birlikte kurma imkanına, yani bu sürece, sarılalım.
Bu alanda ulaşılacak başarıların, sizin ruhunuza da iyi geleceğinden eminim.
Paylaş