Paylaş
Yakın tarihimizin en acı olaylarından birisinin yıldönümü. İki gün süren vahşi saldırıların yaşandığı 6-7 Eylül (1955) olaylarının üzerinden tam 60 yıl geçmiş. Bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen, karanlık perde tam anlamıyla kaldırılmış değil.
O günlere dönersek… Kıbrıs olayları nedeniyle gerilen ortamda, Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba atıldığı iddiası bahane edilerek, İstanbul'daki Rumlar hedef alındı. Bomba girişiminin bir Türkiyeli ajan tarafından yapıldığı sonradan ortaya çıkacaktı. Bu saldırıyı "önceden bilen" bir gazetenin, akşam baskısı yaparak kışkırtıcı bir başlıkla çıkmasıyla, tezgah başlatılmıştı. Yapılan araştırmalarla birlikte gerçekler bir miktar ortaya çıksa da, işin arkasındaki asıl tertip tam anlamıyla aydınlanamadı.
"Özel Harp işi"
Sabri Yirmibeşoğlu adlı (daha sonra komutanlık da yapacak olan) bir general, bu tezgahın, "özel harp işi" olduğunu itiraf etti. Bir çok kanlı tezgahın arkasındaki rolüne ilişkin bulgulara ulaşılan "Özel Harp"ten, hiçbir zaman hesap sorulamadı. Türkiye, kendi geçmişiyle yüzleşmek konusunda güven verici bir adım atamıyorsa, temel bir neden de budur.
6 Eylül 1955 günü, bir kısmı dışarından getirilmiş güruh; İstanbul'daki Rumları evlerini, işyerlerini hedef aldı, yaktı, yıktı, yağmaladı, talan etti. "Milliyetçi duygulara kapılmış", elinde baltayla vitrin parçalayan kibar İstanbullu hanımların fotoğrafları da arşivde yerlerini aldı.
Bütün azınlıklar hedefte
Olaylarda, Türk basınına göre 11, bazı Yunan kaynaklarına göre 15 kişi öldürüldü. Konuyu araştıran Dr. Dilek Güven, ölü sayısının az oluşunu, gruplara "ölü olmasın" emri verilmesiyle açıklıyor. Resmî rakamlara göre 30, gayriresmî rakamlara göre 300 kişi yaralandı. Güven'e göre; resmi rakamlar 60 tecavüz diyor, ancak utanmalarından veya korkmalarından dolayı şikayette bulunamayan kadınların, 400’e yakın olduğu tahmin ediliyor.
4214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5317 mekân saldırıya uğradı.
Olayların Selanik'teki bombaya tepki olarak ortaya çıktığı ve Rumları hedef aldığı söylense de, tüm azınlıklar saldırganların hedefi oldu. Tahrip edilen işyerlerinin yüzde 59'u Rumlara, yüzde 17'si Ermenilere, yüzde 12'si Yahudilere aitti. Saldırıdan, dönmeler ve “Müslüman olmuş Beyaz Ruslar” da nasibini aldı.
Lefter evinin önü...
Büyükada, milli futbolcu Lefter'in doğup büyüdüğü ve de yaşadığı yer. 6-7 Eylül saldırılarından adalı Rumlar da nasiplerini aldılar. Dükkanları, evleri, kiliseleri yağmalandı, yaralananlar oldu. Bir topluluk da Lefter'in evine saldırdı. Lefter, kızlarını ve eşini alarak kapısını kapattı. Evindeki silahı da alıp, kapının arkasında dikildi. Taşlar attılar, boyalar attılar, bağırdılar çağırdılar. Aile içeride endişeyle bekledi. Bir iddiaya göre, İstanbul'dan gelen Fenerbahçeli taraftarlar, saldırganları püskürttüler. Bir başka iddia ise, saldırganların bazı adalıların müdahalesiyle geri çekildiği yönünde.
Lefter, saldırganları tanıyordu. Ancak, hiçbir zaman isimleri açıklamadı, bilgi vermek istemedi. Kişisel sohbetleri sırasında, bazen geçen bir adalıyı gösterip, "İşte bunun babası da saldıranlar arasındaydı" dediği olurdu.
Değişik söyleşiler sırasında ısrarla sorulmasına rağmen isim vermeyen Lefter, yaşadığı topraklarda daha fazla dert edinmemek için yaşadıklarını sineye çekti:
"15 gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise kayalar ve boya tenekeleri ile karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar. (...) Çok sordular kim yaptı diye, ama o gün de söylemedim, bugün de söylemeyeceğim."
(...)
“Bana bunları sorma, başımı belaya sokacaksın. Tamam sürdüler, babamı da üzdüler. Hâlâ ağlarım babamın anlattıklarına. Babam garibanın tekiydi. 6-7 Eylül’de yaptıkları ayıp değil mi? Olmaması lazımdı değil mi? Nesini konuşacağız.”
Lefter artık hayatta değil. Sırlarıyla birlikte Büyükada'daki Rum Ortodoks mezarlığında yatıyor.
60 yıl sonra yüzleşme
Yeniköy Panayia Rum Ortodoks Kilisesi ve Mektebi Vakfı Başkanı Laki Vingas, saldırının 60.yılı nedeniyle yapılan anma toplantısındaki konuşmasında, bu ülkenin azınlıklarının tepkisini şöyle dile getiriyor:
“Bu saldırı, yağmalama ve adaletsizlikle, İstanbul’un kadim Rum toplumunun canına, malına, hayallerine ve umutlarına kastedilmiştir. Rum toplumu memleketinden sürülmüştür. Saldırıya uğratılan bir temel daha vardır ki o da vatandaşlık fikridir. Toplumun bir parçası yalnızlaştırılarak, dış politikada hamle malzemesi yapılarak değiş tokuş anlayışı ile rehin alınmıştır. Bu anlayış Türkiye’nin demokrasisi için büyük darbedir.”
Aradan 60 yıl geçti. Devlet arşivlerinin açılmasının zamanı gelmedi mi?
Geçmişin kötülükleriyle yüzleşmedikçe, gerçek bir demokrasiye ve sağlıklı bir topluma ulaşmamız mümkün olmayacak. Geçmişle yüzleşme konusunda adım atmak için daha ne kadar bekleyeceğiz?
Lefter'in kemikleri sızlamasın.
Paylaş