Paylaş
Utanç verici, yüzkızartıcı bir haber. İşte tam anlamıyla bir nefret suçu...Bildiğimiz, tanıdığımız ırkçılık bu. Buna en başta Başbakan Davutoğlu olmak üzere, iktidarın tepki vermesini bekleriz.
Çünkü sonuç olarak, iktidarın kontrolünde kayyum tarafından yönetilen bir gazeteden söz ediyoruz. Sorumluluk birinci olarak hükümetin.
DİSK Genel Kurulu
İktidar muhalefet ilişkisi, bir çok alanda bir çılgınlık düzeyinde seyrediyor. DİSK Genel Kurulu'na katılan Başbakan Yardımcısı Süleyman Soylu, salonda "katil Erdoğan" sloganlarıyla karşılanıyor. Salonu terk ediyor.
Ardından kürsüye çıkan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, hükümeti suçlarken şunları söylüyor: " AK Parti hükümeti terör örgütüne açıkça yardım ve yataklık yapmıştır.(...) Beni mahkemeye vereceklerse bütün belgeleri önlerine koyacağım. Kent merkezleri silah deposuna dönüştürülürken valiye talimat veriyorsunuz ‘dokunma’ deniliyordu. Şuna dokunma buna dokunma. Şimdi kalkmışlar şehitler üzerinden kahramanlık yapıyorlar. Siz şehitler üzerinden kahramanlık yapamazsınız! ”
Kılıçdaroğlu, iki yıl çatışmasızlıkla geçen, çözüm sürecini hedef alıyor. O dönemde PKK'nın silahsızlanması için yürütülen uzlaşma dönemini bir suçmuş gibi gösteriyor.
Çözüm süreci yanlış mıydı?
Gerçek şu ki; çözüm süreci, şimdi bakıldığında bazı hatalar içerse bile, doğru bir tercihti. PKK'yı silahsızlandırmayı ve sorunu barışçı bir yolla çözmeyi hedefliyordu. Türkiye'de bir iktidar belki de ilk kez Kürt kimliğini kabul temelinde bir siyaset izlemeyi denedi.
Yine Kılıçdaroğlu bir gün önce yaptığı başka bir konuşmada bu kez de PYD lideriyle Türkiye arasında görüşmeler yapılmış olmasını bir suçmuş, pazarlıkmış gibi değerlendiriyor.
Şiddeti yarıştırmak kolay, uzlaşmayı aramak ise netameli ve riskli.
CHP liderinin hükümeti "PKK ile uzlaşmakla" eleştirmesi, yeni çözüm arayışlarını engelleyebilecek bir ortama neden oluyor.
Türkiye'de "şiddet dili"nin herşeyi bastırdığı günlerden geçiyoruz. Partiler bu konuda yarışırken, örgütler de bundan beslenerek şiddeti yayıyorlar.
Güneydoğu ateşçemberi içinde.
İstanbul'da iki gazete, ağır saldırıların hedefi oluyor.
Suriye'de Türkiye'nin terör örgütü ilan ettiği PYD, ABD'nin de desteğiyle ilerliyor, Rusya'nın bombardımanıyla Esad rejimi güç topluyor.
Türkiye'nin sınırına ilerleyen yüzbinlerce Suriyeli çaresizlik içinde, yokolan şehirlerden kaçıyorlar.
Türkiye'deki iç gerilim, çevremizdeki yangına bağlı olarak daha da şiddetli bir hal alıyor.
Turgut Özal'ın hayali
Öncelikle, Güneydoğu'daki tabloyu değiştirebilmek için bir uzlaşmaya ihtiyaç olduğunu artık kabul etmeliyiz. PKK'nın Türkiye'ye yönelik silahları bırakabilmesinin imkanlarını yeniden gözden geçirmeliyiz.
Böyle bir arayış, PYD meselesini de yeniden masaya yatırmayı gerekli kılıyor.
Evet bugünkü sert çatışma ortamında, hergün şehit cenazelerinin kaldırıldığı günlerde, "uzlaşma aramak"tan söz etmenin tepki çekeceğini görebiliyorum.
Cumhurbaşkanlığı Sofrasında söylediklerimi burada tekrar edeceğim: "Türkiye'nin Kürtlerle birlikte hareket edebilmesi bölgenin kaderini değiştirebilir. Dört ülkeye yayılmış Kürt kardeşlerimizle, yeni bir dünya oluşturabiliriz. Bu düşünceyi ilk önce rahmetli Turgut Özal ortaya atmıştı. Hayal gibi görünen bu hedefi yeniden önümüze koyamaz mıyız?"
Evet bugünkü koşullarda, bu hayal imkansız gibi görünüyor.
İmkansız gibi görünse bile Türkiye'nin Kürtlerle ittifakına bir gün ulaşacağız. Çünkü bölgenin geleceğinde yeni bir enerji ancak böyle yaratılabilir. Bölünme yerine birlik bu arayışla anlamlı hale gelebilir.
Yeni bir barış ve çözüm süreci yaratabiliriz.
Kabustan uyanabiliriz.
Paylaş