Paylaş
Saldırı konusunda iki ihtimal var: Birincisi; olayın, ağır Fenerbahçe düşmanlığıyla gözünü karartmış taraftarların pusu kurması. Aylardır, yıllardır Trabzonspor cephesinde gelişen ve tırmanan tepki, saldırıyı kışkırtmış olabilir.
İkinci ihtimal; saldırının, planlı, programlı ve sonuçları da önceden hesaba katılmış bir provakasyon olması. Saldırının biçimi, bu ihtimali daha güçlü kılıyor.
Kasıtlı bir senaryo mu?
Eğer ki, gerçekten de kasıtlı ve planlı bir senaryo söz konusuysa; "fotoğraf"ı; Çağlayan adliyesinde savcının öldürülmesi, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yapılan saldırıyla birlikte değerlendirmek gerekir.
7 Haziran genel seçimlerini düşünelim... Bu seçimler, şimdiye kadar alışık olduğumuz "siyasi mücadele"nin ve "siyasi paradigma"nın niteliğinin değişimi açısından nasıl değerlendirilebilir?
12 Eylül rejimiyle sembolleşmiş bir sistem var. Şimdi, sistem, 2002 yılında tek başına iktidara gelen ve halen iktidarda bulunan AK Parti yönetimince, kökten değiştirilmek isteniyor. Özellikle 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu'ndan bu yana; askeri vesayetin sonlandırılması, 12 Eylül kurumlarının siyaset üzerindeki hegemonyasının kırılması yönünde adımlar atıldı.
Başkanlık sistemi
Bu kez, Tayyip Erdoğan'ın hedefi, daha ciddi bir dönüşüm, yani başkanlık sistemi. Bu hedefin gerçekleşmeme olasılığı, Tayyip Erdoğan ve çevresini geriyor. Gerçekleşme olasılığı ise, muhalefeti geriyor. Peki, olası bir başkanlık sistemi, içinde bulunduğumuz karmaşık ve gergin "psikolojik ortam"ı ne yönde etkiler? Bu da başka bir tartışma konusu.
Bir başka önemli olgu çözüm sürecinin içerdiği dönüşüm potansiyeli. Şu andaki hava, "seçimlere kadar radikal adımlar atılmayacak" gibi görünse de; sürecin esas olarak devam ettiğini söyleyebiliriz.
Çözüm yolculuğu sırasında, Türkiye'deki ve bölgedeki siyasi dengeler mutlaka bir değişim geçirecek. Böyle bir değişim; çeşitli siyasi çevreler, bölgede hesabı olan ülkeler ve komşu ülkelerdeki değişik siyasi gruplar açısından, hayati önemde sonuçlar doğurabilir.
Amaç ne?
Fenerbahçe'ye yapılan saldırıyı, böylesine geniş bir perspektif içinde yorumlamak mümkün mü?
Bir yönüyle evet... Artan toplumsal gerilim, (saldırı bu amaçla planlanmamış olsa bile), spor dünyasına da kaçınılmaz olarak yansıyor. Son dönemde futbol kulüpleri arasında tırmanan karşılıklı atışma, rakip takım seyircilerini stadların dışında bıraktı.
Kutuplaşma ortamının yarattığı öfke bulutu, spor dünyasının üzerinde de dolaşıyor. Bir süre önce, bir basket maçında, rakip takım taraftarının bıçaklanarak öldürülmesi, Fenerbahçe kulübü ile Trabzonspor kulübü yöneticileri arasındaki sertleşen ortam ve daha bir çok örnek, "sıkıntının bu alana da sıçradığının işareti" sayılabilir.
İlk önce, haklı olarak; konunun güvenlik boyutu gündeme geliyor. Tabii ki gerekenler yapılmalı. Bizi asıl ilgilendirmesi gereken noktaysa, "giderek bozulan ruh halinin nasıl normalleşebileceği"...
TV yorumcularını izliyorum... Çoğunlukla, çözüm arayışı değil, "öfke üretimi" öne çıkıyor.
Halbuki, öncelikle konuşmamız gereken, "bize neler oluyor" meselesi... Neden Trabzonlu, Fenerliye bu kadar çok öfke duyuyor? Neden bir partiyi tutan, diğer partiliye düşman gözüyle bakıyor?
Futbol, gerilimin kendisini doğrudan hissettirdiği alanlardan biri. Çözüm, yalnızca taraftarların sakinleştirilmesinden geçmiyor. Daha geniş bir toplumsal perspektifle, siyasetin yarattığı kamplaşmayı da es geçmeden bir değerlendirmeye gitmeye ihtiyaç var.
Fenerbahçe kafilesini hedef alanlar, tüm Türkiye'yi bir felakete sürükleyebilirlerdi. Direkten döndük.
Şimdi, her şeyi daha sakin düşünmenin zamanı. İdeolojik değil, mantık ve insan odaklı bakma zamanı.
Paylaş