Paylaş
Çözüm süreci”nde; hükümet, belli ki, önemli ve cesur adımlar atmaya kararlı. HDP temsilcileri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan'la görüşmelerinin ardından, "şimdi müzakere başladı" diyerek, çok önemli bir açıklama yaptılar. HDP'li Önder müzakereler için; "Bir an önce yapmak gibi ilkesel bir yaklaşımımız var. Muhtemelen çok seri bir görüşme trafiği başlayacak" dedi.
Önder'in açıklamalarının satırbaşları şöyle: "Bir çok sıkıntı ve kırılgan anlar yaşadık. Bunların bir çok sebebi var. Ama belki sayılması gereken en başlıca sebebi, bizim siyasi tarihimizde böyle bir müzakere sicilinin olmayışı. Açıkçası ne devlette ne demokrasi güçlerinde, ne direnen güçlerde bu konuda çok fazla bir birikim söz konusu değil. Biz bu süreçte kendi içtihadımızı da oluşturarak yürümeye çalıştık. Dünyada çatışma sonrası çözüm süreçlerinin yaşadığı bütün deneyimi alarak, denenmiş ve sonuca bağlanmış yöntemleri baz alarak ilerlemeye çalışıyoruz."
Hükümet adına görüşmeyi sürdüren Akdoğan da, aynı şekilde, çözüm sürecinin yolunda gittiğini açıkladı: "Süreç güçlü bir siyasi irade ve kararlılıkla sürüyor. Nihai sonuca ulaşmak için güven ve iyi niyet temelinde görüşmeler hız kazanmış durumda"
Çözüm süreci, Türkiye'nin yüzyıllık devlet paradigmasını ve özgürlüklere olumsuz yaklaşımını değiştirecek önemde. "Tekçilik" anlayışı üzerine kurulmuş bir devlet; "farklı olan"ın, "öteki"nin hak ve hukukunu kabul temelinde yeni bir format arıyor. Yasalarını değiştirmenin yanında, yerleşik “despotik inkar ve imha siyaseti”ni de geride bırakmak hedefleniyor.
Abdullah Öcalan'ın ve Kürt siyasi hareketinin süreçteki rollerini, kimse inkar edemez. Bir başka gerçeklik ise şu: Şimdiye kadarki hükümetlerden farklı olarak; bu hükümet, “devletin yaklaşımının değiştirilmesi” konusunda, ciddi bir cesaret gösteriyor. Milliyetçi ezberlere meydan okuyan adımlar atma çabası içinde.
'DOĞUM KONTROLÜ İHANETİ'
Böylesine büyük ve etkin bir siyasi değişimi göze alan hükümetin; aynı gün yaptığı başka tasarruflar ise, can sıkıcı. "Yeni Hızlı Tren"de, içki servisi yapılmayacak. Neden olarak da, “yeteri kadar talep olmaması” gösteriliyor. Diğer trenlerde böyle bir “ortadan kaldırma” yoluna gidilmeyeceği de, açıklamaya eklenmiş.
Kamusal alanda, bir anlayışın toplumun tümüne dikte edilmesi, bir özgürlük sorunudur. Kamusal alanda içkiyi yasaklayanın, “başörtüsü yasakçısı”ndan zihniyet olarak bir farkının olmadığı, açık.
Çözüm sürecinde çok anlamlı açıklamaların yapıldığı böyle bir günde; bir düğün töreninde, Cumhurbaşkanı; doğum kontrolünü hedef alan bir açıklama yaptı. "Doğum kontrolü ihaneti" diyerek, bir insani tercihi, hedef tahtasına oturttu.
Muhafazakar/dindar bir insan olarak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan; doğum kontrolüne karşı olabilir. Cumhurbaşkanı’nın bu konudaki temel kaygısı; belli ki, nüfus artışı. Bu da, bir politik tercih olarak, anlaşılabilir. Ancak, bütün bunlar; ona, farklı düşünen veya yaşayanları, "hain" diye damgalama hakkını vermiyor. Devletin veya din görevlilerinin; bireylerin kişisel tercihlerine ve bedenleriyle ilgili kararlarına müdahalesi, kabul edilemez.
DEREYİ GEÇİP ÇAYDA BOĞULMAK
Çözüm süreci gibi çok derin ve anlamlı bir konuda büyük atılımlara hazırlanan bir siyasi ekibin; böylesine gündelik konularda, yasakçı zihniyetin peşinde koşmasını; anlamak, kabul etmek mümkün değil.
Özgürlükçülük ve “özgürlükçü zihniyet”, bir bütündür. Birine sarılıp, diğerinde teklemek; bütün sistemi bozabilir, özgürlükçülüğü sekteye uğratabilir. Bu çelişkili politika; çözüm sürecinden elde edilebilecek demokratik kazançları, çok ciddi ölçüde sınırlandırabilir.
Paylaş