Yokluğumda...

O eski Mustafa Sandal şarkısı gibi, beş günlük mini yokluğumda çok kitap okuyup şöyle mırıldandınız yüzde binbeşyüz eminim:

“Aradım, neredesin nerede? Ara sıra resmine dokunup ağladım, neredesin nerede?”

Kendimin yokluğunda ben hiç kitap okumadım.

Ve fakat Instagram’da geçirdiğim süre bin saati geçmiştir.

YouTube’un derin kuyularını saymıyorum bile.

Bu yüzden aklımda kalan şeyler darmadağınık.

Birinci sırayı Seda Sayan’ın Fransız askısı görüntülerine veriyorum ama.

Hatırlatmak vazifemdir: Seda Sayan yüzü gerildiği için aşırı Sezen Aksulaşmış burger dudaklarını büze büze, “Cem gel yanıma, naptın sen şimdi?” diyor videoda.

Cem dediği, estetikçisi.

Cem geliyor ve kameralara dönüp “Az önce marketten iki ekmek, üç kola, bir de çamaşır suyu aldım” rahatlığında şunları söylüyor: 

“Kaş kaldırma yaptım, elmacık kemiğini astım, gıdıyı iki tane iple astım.”

Allah’tan Seda Sayan “Bu ne oğlum, iki tane iple gıdı mı asılır, beş ip kullansaydın” demiyor, mevzu orada kesiliyor ve günler sonra sonuç çatır çatır:

Aşırı bebek yeni “askıda” yüzünün en şuhella haliyle Instagram profilinden bize bakıyor Seda Sayan, “Hey yıllar yenilmedim size, rüyalarım yine aynı” diyen o eski Leman Sam şarkısını içinden söyler gibi. Elbette içinden, keza yüzü ve mimikleri doğal olarak “askıda” Sayan’ın. Ama ben hâlâ Cem’deyim, “Cem naptın sen şimdi”de...

HOLLANDEZ SOS ŞEYMA

Bir başka kritik “yokluğumda” mevzusu korona partileri diye adlandırılan “seri katil” ev partileri. Bu partilerin aranılan siması, olmazsa olmaz “hollandez” sosu Şeyma Subaşı sonunda eleştirilmekten bıkmış, şöyle diyor: “Restoranlar kaça kadar açık ve içinde yüzlerce insan yok mu? Aptal değiliz kimsenin hayatını tehlikeye atmıyoruz.”

Yüksek empati şurası genel başkanı olarak Subaşı’nın sözlerine hak vermedim değil hani. Restoranlarda da yeri geldiğinde yakın arkadaşlar 10 kişi bir masada dip dibe toplanıp doğum günü kutluyor sonuçta.

BAŞLANGIÇ SON, SON İSE BAŞLANGIÇ

Peki 9 yıl aradan sonra İbo Show’un yeniden ekranlara dönüyor oluşu?

Üstelik son bölümündeki konuklarla yapılıyormuş açılış.

Valla “Dark” gibi aşırı azimli bir popüler kültürümüz var:

“Başlangıç sondur, son ise başlangıç.” Tam öyle işte, dön dolaş aynı yere varıyoruz, hiçbir değişiklik olmuyor.

YANA KAY SILA

En kıskandığım “yokluğumda” fotoğrafı ödülünü ise Sıla’ya veriyorum.

“Gökova’nın selamı var” diyerek paylaştığı, teknede yan gelip yatma pozu pek özendiriciydi.

Hani o an orada olmak, “İki yana kay Sıla, tüm tekneyi kapladın” demek, onun hiç tanımadığım arkadaşlarıyla “Ya aynen öyle di mi?” diye onaylayacağım muhabbetler yaptıktan sonra denize atlayıp maviliklere karışmak isterdim.

O denli romantiğim...

THE NUSRET

Nusret’in ta karantina döneminde “daktır Oz” ile yaptığı “asemptomatik”li muhabbetin yeniden dolaşıma girmesi ne kadar anlamsızsa, aynı Nusret’in twerk dansı yapan kadının videosunu çekerken içeriye kıskanç kocasının girmesi, bir o kadar kurgulanmış pirzola gibiydi.

“Yokluğum”un en sevmediğim şeyi olarak tarihe geçti.

SHINING LABİRENTİ

11 ilde eş zamanlı düzenlendiği bildirilen swinger baskınını da unutmayalım. Son dönemin en dikkat çekici bu baskın haberi de aslında tıpkı İbo Show gibi.

Bu baskınlar arada bir hep oluyor. Memleketin fantezi labirentleri “The Shining”in final sahnesindeki karlı labirent ayarında. Girdin mi çıkamıyorsun, Kubrick affetsin.

AŞK SANDIM!

Yokluğumdaki en güzel şey ise Hande Yener’in yeni albümündeki şu şarkı:

Aşk Sandım.

Ama albüm öyle iki satırla geçiştirilecek gibi değil. Çok güzel, hayli güzel. O yüzden devamı cumaya...