Paylaş
Öyle bir bağlandım ki diziye, dedikleri kadar varmış!
Bir arkadaşımın hafta sonu çılgınlar gibi tavsiye edip “Mutlaka ama mutlaka izle” demesiyle başladığım dizinin, bundan iki yıl önce de uyarlandığı kitabın fenomen olmasına sonuna kadar hak verdim.
Nitekim dizi nisan sonu İngiltere’de yayınladığında BBC’nin iPlayer’ında 16 milyon kez izlenerek rekor kırdı.
Amerika’da Hulu’da gösterilen dizi orada da aynı etkiyi yaptı.
Zaten şöyle bir interneti tarayınca şu an popüler kültürde yer gök Normal People.
Peki ne anlatıyor bu 12 bölümlük dizi?
Aslında kabaca baktığınızda bir aşk hikâyesini anlatıyor.
Odaklandığı tek şey bu.
Ama işte bir aşk hikâyesine sadece bir aşk hikâyesi deyip geçmemek gerekiyor bazen.
Normal People’ın ustalığı o aşkı çok hassas, çok doğal, çok incelikli ve ayrıca zeki bir yerden anlatması...
Bir kere dizinin iki aşığı Marianne ve Connell’ın arasındaki ilişkide dengeler sürekli yer değiştiriyor.
Bunu takip etmek bile başlı başına zevkli.
Dahası, iki genç karakter arasındaki iletişim şekli yeni neslin diziye tutulmasındaki sanırım en büyük etken:
Kısa ve kesik cümleler, bazen çok net bazen aşırı muğlak olan ifadeler, tam olarak söylenmeyen hisler, hatta bazen seyrederken insanı tatlı tatlı delirten o çılgın iletişimsizlik...
Dizideki sevişme sahnelerinin çok oluşu filan da tartışılıyor ama Normal People’ın ana damarı asla bu değil. Tam aksine utangaç bir dizi Normal People.
Marianne ve Connell arasındaki aşk öyle gösterişli, gürültülü değil.
Tam aksine mahçup ve usul usul bir aşk.
20’lerinin baharındaki iki gencin ilk aşkına farklı nesilden onca insanın tutunmasının nedeni bence bu:
Mahcubiyetin verdiği o kırgın, hüzünlü (ve aslında günümüz için demode bulunabilecek) romantizmin özlenmesi...
Ne dersiniz, tam da karantina döneminde izlenmesinin etkisiyle yeni normalin yeni aşk anlayışına ilham olur mu Normal People?
Umarım olur...
Yazarı da çok başarılı
Dizinin uyarlandığı aynı adlı kitap, İrlandalı yazar Sally Rooney’nin ikinci romanı.
1991 doğumlu Rooney, ilk kitabıyla da (“Arkadaşlarla Konuşmalar”) büyük başarı sağlamış, ama Normal People ile satış rekorları kırmış, ödüller almış bir yazar. Kendisini marksist olarak tanımlıyor Rooney. Ve yazarın kendisi de Marianne ve Connell gibi Dublin’deki Trinity College’e gitmiş.
Normal People’ı izledikten sonra
◊ İrlanda’ya gitmek istiyorsun.
◊ Bir an eski aşkına (aşklarına) mesaj atmak içinden geliyor (Bu kısım hakikaten tehlikeli).
◊ Yazın böyle kırık dökük bir aşk mı yaşamalı fantezisine odaklanıveriyorsun.
◊ Şöyle hüngür hüngür bir ağlayasın geliyor.
◊ Kendini İrlanda aksanını taklit ederken buluyorsun.
Paylaş