Bir vakıf, bir dernek, bir hastalık, artık her neyse işte malum sosyal sorumluluk projesi, akla gelen ilk şey ünlüleri stüdyoya çağırıp fotoğraflarını çekmek oluyor.
Ünlülere de kızmamak lazım. Çoğu edindikleri ünün bir işe yaramasını istiyor aslında. Tamam, "gazetede/dergide fotoğrafım çıkar" diye düşüneni de var. Ama genelde seçilen ünlüler böyle olmuyor.
Yine de bir sorun var. En son meme kanseri için çekildiği söylenen fotoğraflarda gördük işte: Yaratıcılık sorunu.
Ne yapmış ünlüler meme kanserine dikkat çekmek için?
Memelerinin önüne pembe bir şey kondurup poz vermişler. Burcu Kara kelebek, Sinem Güven koca bir kurdele koymuş memesinin önüne.
Şöyle bir bakıldığında fotoğraflar cidden berbat, fikir de öyle.
Hatta fotoğrafların yanına yazmasalar, meme kanserine dikkat çekmek için poz verdiler diye, anlamak mümkün değil niyeti. Ünlülere saçma sapan pozlar verdirmek yetmiyor işte, çarpıcı bir fikir de gerekiyor. Yoksa gazetelerde en fazla "hayır için soyundular" diye haber olur, kimseye hayrınız da dokunmaz.
"DENEYİM" NOTU: Bir ay önce ben de bir başka hastalığa dikkat çekmek üzere bir fotoğrafçının stüdyosuna yollanmıştım. Ortada yine fikir yoktu. Sadece iyi niyet vardı. Ama iyi niyet yetmiyor işte... Üstelik iyi niyeti suistimal edip kendi reklamını yapmak için soyunan bile vardı. Günün sonunda, vaziyeti görünce iyice tilt oldum. Sonradan projeyi yapan kişiyi arayıp "Ben yokum, fotoğrafımı çıkarın" dedim. Ayşe Arman gibi direkten dönüldü yani.
Pamuk’un kitabındaki Pelür, Papirüs’müş
Okurun merak ettiği sorunun yanıtını yine okur verdi."Ne demek bu şimdi?" diyene özet: Cumartesi yazısında okurlardan Melek Hanım, Masumiyet Müzesi’nde adı geçen mekanların gerçek olup olmadığını, özellikle de "Pelür Bar diye bir yer gerçekten var mıydı? Yeşilçam emekçileri oralarda oturarak mı iş bulurdu?" diye soruyordu.
Kitabı okumadığım için konuya çok da vakıf değildim.
Ama kitabı okumuş ve o dönemi/dolayısıyla mekanlarını da bilenlerden yanıt geldi.
Kitapta bahsi geçen Pelür Bar meğer Yeni Melek Sineması’nın sokağındaki Papirüs Bar’mış. Yeşilçam’cılar hep orada toplanırmış gerçekten. Sonradan Çiçek Bar açılınca sinemacılar oraya kaymış.
Papirüs’ü hatırlıyorum, birkaç kere gitmiştim. Doksanların son çeyreğinde. Ama o zaman bitmişti çoktan popüler dönemi.
Bir başka okur da, "Dikkat edilirse, her iki isim de (Pelür ve Papirüs) kağıt cinsini belirten sözcüklerdir" diyor. Yani Pamuk, Papirüs’ü şifrelerken bile titiz davranmış.
Şahanesiniz, ne diyeyim...
’Kime güveneceğiz memur bey?’
Yiyip içmiş, gülüp eğlenmişiz arkadaşlarımla. Benim evde, saat hayli geç. Bir süre sonra herkes dağıldı. Kimi taksiyle gitti, kimi de evim yakın diye yürümeyi tercih etti. Ve yürümeyi tercih edenin başına iki adım sonra bakın ne geldi?
Bir polis arabası onu durdurmuş, Polisler önce, kimlik sormuşlar sonra da "Bu saatte nereden?" demişler. "Arkadaşın evinden" diye gülerek yanıt vermiş bizimki. Daha beter bir soru gelmiş arkasından, "Hangi adreste oturuyor ve sen nerede oturuyorsun?" diye sormuş polisler! Bu kadar sorgu sualin manasını, amacını siz çözebildiniz mi?
Ben çözemedim şahsen. Arkadaşım da çözememiş. Ama sanırım ayaküstü sorgulayan polisler de işin içinden çıkamamış! Çünkü bu kadar soruya zorluk çıkarmadan tıkır tıkır yanıt veren arkadaşıma şaşırıp "Genelde yanıt vermez, itiraz ederler, siz ne güzel her şeyi söylüyorsunuz" demişler!
Arkadaşımın yanıtı da manidar olmuş ama: "Size güvenmeyeceğiz de kime güveneceğiz memur bey?"