Paylaş
Daha çok sıradan bir basın gösterimi gibiydi.
Nişantaşı City’s’in tüm salonları filme ayrılmamıştı.
Dolayısıyla dar alanda ve klimadan pompalanan aşırı sıcak havayla bunaldı davetliler.
* Fatih Akın’la birlikte galaya gelen Nejat İşler doğal olarak ilgi odağı oldu.
Ama gizlice İşler’in kesik parmaklarını çekmeye çalışanlar vardı, işte bu pek doğal değildi!
* Gala gala gibi olmayınca şık giyinip gelen de yoktu haliyle.
Bir tek Meltem Cumbul son derece şıktı.
Hatta ortama göre fazla bile şık!
* Filmi baştan sona izledim. İki saat yirmi dakika kadar sürüyor. İtiraf: Birkaç yerde sıkılıp çaktırmadan whatsapp’ıma baktım.
* 1915 Ermeni Olayları’nı bir kenara bırakırsak eğer, bu film aslında basbayağı bir inanç filmi.
Çünkü ana karakter ne zaman inancını yitirecek gibi olsa karşısına yeni bir işaret çıkıyor.
* Filmin Mardin’den Küba’ya oradan da Amerika’ya dek uzanan yolculuk hali o kadar sıradan anlatılıyor ki...
Galiba filmi esas eksik kılan şey bu. O yolculuk daha destansı anlatılabilir ve daha iyi bir oyuncu seçilebilirdi.
* Fatih Akın gelecek politik eleştirilere karşılık filmde bir denge tutturmaya çalışmış. Kızılderili kadına tecavüz sahnesi bu yüzden var gibi.
* Evet, The Cut’ın iyi Türk’ü de var, kötü Türk’ü de... Ama ister istemez seyircinin aklında kötü Türk daha çok kalacaktır.
* Peki film iyi mi kötü mü? Kötü bir film asla değil.
Ama sanki Fatih Akın filmi gibi değil. The Cut’ın en Fatih Akın filmi olduğu yerlerden biri Charlie Chaplin’in Yumurcak filminin izlendiği açıkhava sineması sahnesiydi.
Bu akşam çıkacağım, nereye gideyim
* ET SEVİYORSAN... Beyoğlu’ndaki Münhasır Kebap’a.
* YENİ TATLAR DENEMEK İSTİYORSAN... Kuruçeşme’deki Fumee’ye... Üstelik restoran haftası kapsamında Abidin Dino, Halit Refiğ ve Sait Faik Abasıyanık isimli özel menüleri var.
* YABANCI MİSAFİRİM VAR DİYORSAN... Manzarası olan bir yere. Mesela Beyoğlu’ndaki Mikla ya da Galata’daki Robin’s’e...
Olmadı, manzarasız ama yemeği iyi Yeni Lokanta’ya.
O da olmadı, Karaköy Maya’ya...
* FRANSIZ MUTFAĞI TAKILAYIM DİYORSAN... Galata’daki Georges Oteli’nin tepesine konumlanmış, gözlerden uzak ve neredeyse yarı karanlık (en bayıldığım restoran aydınlatması) Le Fumoir’a...
Soğan çorbası, salyangozu ve horozuyla Le Fumoir, menüleri birbirine benzemeye başlayan popüler restoranlar gibi değil.
Ve söyleyeyim, şaraplı horozu nefistir, mutlaka denenmeli.
Funda Arar’ın Okan’lı tanıtımı
Funda Arar yeni albümü Hoşgeldin’in tanıtımı için bir video hazırlamış.
Videoda Okan Bayülgen modacısını oynuyor, Funda’nın abiye kıyafetiyle dalga geçiyor. Finalde ikisi de kopuyor zaten.
Videoyu ilk izlediğimde Okan’la Funda program yapacaklar filan sandım.
Doğrusu, “yeni albüm çıkıyor”u duyurmak için akıllıca bir yol.
Çünkü peş peşe bir sürü albüm çıkıyor ve çoğundan haberdar bile olmuyor dinleyici.
Ceza’nın yanıtı
Gülben Ergen bedelli askerliği doğru bulmadığını dile getiren hayli klişe bir sosyal medya paylaşımı yapınca Ceza ona şöyle yanıt vermiş:
“Sen magazin eşliğinde business class umreye giderken açlıktan ölenler de çoktu.”
Bu cümleden sonra Ceza şunu da eklemiş:
“Konunun muhatabı olduğum için bunu yazdım.”
Ceza’nın tarafından bakarsak yanıtı cuk oturuyor.
Okkalı dediklerinden.
Ama bir yandan business class uçmayı açlıktan ölenlerle yan yana getirmek de çok klişe, çok banal.
Belki de ortayı bulup şöyle diyebiliriz: Klişeye klişeyle karşılık verilmiş!
Paylaş