Tespitstar stand-up’ını gururla sunar

Salon hıncahınç dolu. İçeride koltuk değil sandalyeler var. Sandalyelerin arası bir hayli dar. Herkesin bacakları sıkışmakta. Charter uçağında seyahat ediyor gibiyiz.

Ama bu konforsuzluğa kimsenin aldırdığı yok. Hatta ayakta duran bile var. Hem de sayıları bir hayli fazla. Üstelik ayakta durmak için bile para ödemişler, 80 lira!
Ücret demişken, oturmalı biletler de 120 lira. Yani Açıkhava’daki bir konser fiyatına eş, maşallah!
İyi de, tüm bu insanlar kim için burada, ne yapıyoruz bu küçük salonda? Hangi popstar ya da rockstar uğruna akşamın bu en güzel saatini (20.00-22.00) bu salonda geçirmek üzere feda etmişiz?
Ve işte o sahneye geliyor. Masasına oturuyor.
O kadar iddiasız bir duruşu var ki ve üzerindekiler o kadar sade, silik ve siyah ki... Tipik Monocle erkeği.
Üstelik bir de kel! Kel popstar ya da rockstar olur mu?
Olur, çünkü o günümüzün “tespit starı.” Yani, Alain de Botton.
Wikipedia diliyle, ısviçreli ünlü felsefeci-yazar.
Hemen konuşmaya başlıyor Botton. Ve konuştukça İKSV Salon’un içindeki kalabalık daha bir huşu içinde dinliyor kendisini. Çünkü bu adam konuşmayı çok iyi biliyor!
Genelde bir yazardan çok iyi konuşmacı olmaz. Ama Botton bir hitabet ustası. Hatta daha da ileri gidersek (ki gidelim) bir stand-up’çı.
Peki neler konuştu Botton o gece?
Aslına bakarsınız, kitaplarını okumuşlar için bir şey ifade etmedi söyledikleri. Çünkü kitaplarının bir özetini geçti, bir hap gibi sundu önümüze.
Biraz hayatından bahsetti, biraz araya espriler sıkıştırdı. Ama gayet zekice espriler. Bu bile yetti. Daha azına bile razı olunabilirdi. Çünkü dediğim gibi, Botton konuşurken inandırıcı, samimi, rahat ve elleriyle, evet sürekli hareket halinde olan elleriyle inanılmaz bir ilişki kuruyor karşısındakilerle. (Merak edene: Piyanistler gibi, muntazam ve ince uzun elleri var)...

‘Psikolojik otel açacağım!’

Botton’ın incilerine gelince...
En sevdiğim yazarlar kendilerine acı veren şeyi paylaşabilen yazarlar.
En az kitap okuduğumuz dönem aşık olduğumuz dönemlerdir.
Kendimi bir ip cambazı gibi görüyorum. Çünkü hayatımı yazarak kazanıyorum. Ve ilhamla. Bu çok zor bir şey aynı zamanda....
Aslında hayalimizde daha iyi bir turistiz. Çünkü bir yere giderken yanımızda kendi kimliğimizi de götürüyoruz. Keşke kendimizi filtreleyebilsek...
Günümüzde bir otele gittiğinizde her türlü lüks sunuluyor. Spa’lar, şunlar bunlar... Ama bunlar yetmez ki... ıleride “psikolojik bir otel” açma niyetim var. Gülmeyin, ciddiyim! Konsiyeje iniyorsunuz. “Benim şöyle bir derdim var” diyorsunuz. Hemen psikoloğu çağırıyor ve derdinize derman oluyorlar. Psikolog da en az güneş yağı kadar önemli artık!
Bu dünyada statüne göre yargılanıyorsun. Dikkat edin, herkesin sizinle tanıştıktan sonraki ikinci sorusu hep, “Ne iş yapıyorsun?” oluyor. ışinizi beğenirse sizinle sohbete devam ediyor!
Dinlerle ilgili bir kitap yazıyorum. Umarım basıldıktan sonra sağ kalabilirim!Acin

Ve Erman ve Elton ve David

Erman Toroğlu şiir albümü çıkartacakmış. Demet Öger’in şiirlerini de seslendireceği bu albümün geliri Elton John AIDS Vakfı’na bağışlanacakmış (Öger, vakfın yemeklerinde zaman zaman sunuculuk yapıyor).
Vakıf da bunun karşılığında Toroğlu’nu 27 Şubat’ta Los Angeles’ta düzenleyeceği yemeğe davet etmiş.
Toroğlu’nun eşcinsellik hakkındaki homofobik düşünceleri malum.
“Hormonlu domates yemeyin, homoseksüel olursunuz” demişti zamanında. Bu tuhaf demeçlemesi üzerine “Hormonlu Domates homofobi ödülleri” bile ortaya çıkmıştı.
En son eşcinsel hakem meselesinde de Toroğlu, “Eşcinselden hakem olmaz” demişti.
Şimdi ise Elton John-David Furnish çiftiyle tanışacak, hatta belki yeni doğan bebeklerini pış pışlayacak Toroğlu.
Ne denir bu duruma? Kahpe kader mi? Evrenin çok “secret” bir oyunu mu? Bumerang mı?.. Yetenekli bay Erman Toroğlu’nun ünlü çiftle tanışma anını merak ediyorum.
Yazarın Tüm Yazıları