Temassız boksu en havalı yerde seyrettim

Son iki gündür Paris’te, sadece saat ve tenis konuşulan bir başka alemdeydim.

Haberin Devamı

Bu alemde ne yarın yapılacak seçimin sonucuyla ilgili tahmin yürüten vardı ne de “Peki seçimden sonra ne olacak?” sorusuna yanıt arayan...
Etrafımdaki herkes fazlasıyla sakin ve telaşsızdı.
Elbette karşılaştığım Türkler dışında...
Önce işin tenis kısmını anlatayım.
Her yıl mayıs ayının üçüncü haftası düzenlenen Fransa Açık ya da bilinen ismiyle Roland Garros Tenis Turnuvası’nın yarı final maçlarının yapıldığı gün olay yerindeydim.
Meşhur Roland Garros turnuvasının en büyük özelliği karşılaşmaların toprak zeminde yapılması.
Bu zeminde top biraz daha yavaş hareket ettiği için maçlar uzun sürebiliyormuş.
Bizzat tanığım. Ana Ivanovic-Lucie Safarova karşılaşmasında top bir ara gerçekten ağır çekimde ilerledi.
Peki sonra ne oldu?
Bir saat sonra filan, güneş tam da tepemde olduğundan pişmeye başladım.
Oysa Fransızlar kibar. Şapka vermişler, güneş kremi ikram etmişler, serinleyelim diye yelpazeye boğmuşlar; yine de nafile... Öyle dikey bir sıcak var ki, korttaki keskin mücadeleye odaklanmak sabır işi.
Sabır mı dediniz? O dediğiniz bende yok işte...
İşte o sırada/sıcakta ünlü tenisçi Andre Agassi’nin Open kitabında itirafladığı şeyler zihnime üşüştü.
O kitapta tenise babasının zoruyla başladığından, tenisi aslında sevmediğinden bahsediyordu Agassi.
Bir de uyuşturucu itirafı vardı tabii.
Hatırlatalım, tenis otoriteleri bu itirafı hiç hoş karşılamamıştı.
Agassi’nin en çok tenisle ilgili şu tanımlaması nefisti:
“Tenis aslında temassız bir bokstur. Tenisteki yenilgi deri üstünde değil, deri altında derin izler bırakır.”
Agassi’yi anımsadıktan sonra izlediğim karşılaşmanın sonunu getiremeden dışarı çıktığımı, soğuk bir şeyler içtiğimi, tenisten kaçtığımı itiraf etmem gerek.
Ta ki o günün akşamına dek...
Çünkü bu kez Agassi’nin izlerini taşıyan bir başka ünlü tenisçi, bu kez kanlı canlı karşıma çıkıverdi:
Agassi’nin eşi, ünlü Alman tenisçi Steffi Graf.

Haberin Devamı

Temassız boksu en havalı yerde seyrettim

Graf’ın düşündürdükleri

Steffi Graf şu anda 45 yaşında.
Barbra Streisand’ı anımsatan yüzü hâlâ sertlik ve yumuşaklık arasındaki o ince çizgide farklı bir ışık saçmaya devam ediyor. Uzun boynu ise yılların izini yansıtmasına rağmen hâlâ dikkat çekici ve seksi.
Roland Garros’nun resmi saat sponsoru Longines’nin düzenlediği yemekli gecede karşılaştık Graf’la.
Agassi’siz gelmişti. Ama işte Agassi’den izler taşıyordu.
Agassi gibi hem fazla kırılgan hem de yeri geldiğinde dibine kadar hırslı bir hali/enerjisi vardı.
Graf uzun bir süredir kurduğu vakıfla (Children For Tomorrow) ilgileniyor.
O gece yemekte olmasının nedeni, Longines’nin marka elçisi olması kadar, vakfına bağışlanacak olan bağışı teslim almaya gelmiş olmasıydı.
Longines CEO’su tarafından vakfına bağışlanan 50 bin doları alırken sesi zaman zaman öyle çok titredi ki Graf’ın, korttaki mücadele sırasında yırtıcı bir hayvan gibi soluyan, çoğu zaman da hırstan zalimleşen tüm tenisçilerin günün sonunda (ya da emekli olunca) kırılgan limanlarına yüzde yüz teslim olduklarını anladım.
Tüm o mücadeleci hırsın da, olması gereken yerde, yani kortta kaldığını...
“DEVAM EDEBİLİR” NOTU: Bu iki gün boyunca tenis kadar saatle ilgili öğrendiklerim de var. Ama onlar yarına...

Haberin Devamı


İSTANBUL popüler mekan Top 10 (30 Mayıs-6 Haziran)


1. La Boom (Teras Emirgan& Gizli Kalsın) (2)
Hugh Jackman performansı sonrası oraya gidip terden sırılsıklam oluncaya kadar eğlendi ve mekanın popülaritesi tavan yaptı.
2. Cecconi’s / Tepebaşı (1)
Soho’cuların yeni mekanı ilgi görmeye devam ediyor. Geçen pazartesi Dsquared2’nun yaratıcıları Dean ve Dan Caten orada yemekteydi.
3. Sanayi 313 / Maslak Oto Sanayi (3)
Sanayi’nin orta yerindeki bohem ve lüks vahaya akın sürüyor.
4. Spago / Nişantaşı (6)
5. Lucca / Bebek (4)
6. Colonie / Karaköy (5)
7. Nopa / Nişantaşı (8)
8. Pizza East / Akaretler (10)
9. Sunset / Ulus (7)
10. Backyard / Bebeköy (-)

Yazarın Tüm Yazıları