Paylaş
Genelde sessiz kalır ya da bir konuda tepki verecekse bunu gayet efendi bir tavırla/dille yapar.
Aslında bu efendi tavır orta sınıf terbiyesi almış birçoklarının, birçoklarımızın yegane derdidir.
Elbette pek güzel pek narin bir şeydir orta sınıf terbiyesi.
Ama işte bu devirde geçerliliğini çoktan yitirmiş, terbiyeyi yok sayan Üsküdar’ı geçmiştir, geçmiş olsundur.
Yolda, metrobüste, markette veyahut ATM kuyruğunda kimseler bu kadar düşünceli, saygılı değildir artık.
Yırtıcı kuşlar gibi olmak şu zamanın olmazsa olmazıdır, maalesef hayatta kalma şartıdır.
MEĞER BU YÜZDEN ÖFKELENMİŞ
Derken, ama derken, Tarkan’ın önceki gün yaptığı açıklamaya şaşırdım.
Bir atar ki, daha önce kendisinden duymaya alışık olmadığımız türden.
Fazlaca demagoji fazlaca klişeyle süslenmiş olan:
“Medya ve toplumların acımasız merceği altında yaşamak nasıl bir şey bilir misiniz?”
“En insani hakkım olan özel hayatıma saygıyı gözden çıkarmak mıdır şöhretin bedeli?”
Böyle böyle sürüp giden zincirleme coş cümleler.
Meğer Tarkan’ın öfke taşmasının nedeni, bir magazin programında evlilik kararı aldığı sevgilisi hakkında söylenenlermiş.
Hiç izlemedim, bilmiyordum.
Tarkan programda yapılan yorumlara çok üzülmüş ve dayanamayıp bu satırları kaleme almış.
Satırların sonuncusu en vurucusu:
“Demokrasi(!) adı altında yaşadığımız bu ülkede şöhretli insanlara yapılan bu haksızlık da insan haklarının bir ihlali değil midir?”
Of Tarkan of diyesim geliyor, ne demokrasisi ne insan hakları.
Hiç oralara girme, bataklığa saplanıp kalmış gibiyiz zaten.
Tamam, anlıyorum anlıyoruz anlıyorlar.
Derdinde haklı olabilirsin.
Ama bir yandan starların özel hayatı hakkında hep haber/yorum yapılır. Hele evleneceği biri ortaya çıktıysa bu kadar didiklenmesi normaldir.
Hakarete varan bir şey olursa elbette dava açılır, gereği yapılır şu bu.
Ki zamanında özel hayatın hakkında yapılan onca incitici şeye göğüs germiş, olgun davranmış, orta sınıf terbiyesiyle “sabırlı ve sessiz” davranıp kazanan taraf olmayı başarmış birisin.
Şimdi bu açıklamayla durumu fazla abartmamış mısın?
Patlamanın net mesajı
Tam da bu yazıyı yazarken koca bir gümbürtü...
“Galiba bir yerde patlama oldu” diye geçiriyorum içimden.
Her an tetikteyiz ya. Kafa direkt öyle çalışıyor.
Çok geçmeden öğreniyorum:
Sultanahmet’te patlama olmuş.
Bu satırları sonlandırırken hâlâ patlamanın nasıl olduğuna dair net bilgiler pek az.
Net olan tek şey şu sanırım:
Turistlere, “İstanbul’a gitmeyin” mesajını vermek.
O korkuyu oluşturmak...
David Bowie’den geriye kalan Blackstar
Bana sorarsanız bir sanatçı geçmişte yaptıklarının sürekli yüceltilmesinden, onların dile getirilmesinden sıkılır.
Şimdiki yaptığı üretim onun için daha değerlidir, şu anı ve dahası gelecekteki üretimlerini düşünür.
Bence David Bowie’nin sürekli kendini yenilemesi ve geçmişi tekrarlamaması bu yüzdendi.
Çünkü sıkılıyordu!
Geriye kalan son albümü Blackstar ise onun son anları, son üretimi.
Müzikal içeriğinin yanında bir de bu nedenle çok değerli. Albümle aynı adı taşıyan, bir manifesto niteliğindeki 9.5 dakikalık şarkısının klibi kasım sonu yayınlandığında “Bu nasıl bir şey?” olmuştum.
Katman katman ilerleyen şarkıya vakıf olmak zordu.
Ve sonra ölümünden üç gün önce, adını İncil’de bahsedilen Lazarus’tan alan, aynı zamanda beyin ölümü gerçekleşen hastaların refleksinin de ismi olan Lazarus’un klibi yayınlandı.
Hasta yatağında ölüme direnen bir adam...
Çok ama çok acayipti.
Bowie şifreleriyle, şahane gizemiyle görkemli bir şekilde veda etti.
Paylaş