Bir bakıma "basit" ya da "çok ama çok kötü" demek. Ya da şöyle altını doldurmak en doğrusu: "Kötü olduğunun farkında bile olmayan."
Bir arkadaşım abarttı, her cümlesinde kullanıyor artık. Misaller sınırsız: "Ya bu ne düşük bir yemek", "Bu mekan çok düşük abi, gidelim."
Türk televizyonları da en düşük zamanlarını yaşıyor işte. Mehmet Ali Erbil’in "düşük ötesi şovu", Banu Alkan-Murat Taşdemir düetinin (artık yerlerde sürünen) düşüklüğü derken, şimdi olayı katmerleyecek bir isim daha ekranlara dönüyor: Güner Ümit.
Yine aynı formattaki "Türk buluşu" yarışma (gibi olan) programıyla üstelik. Düşmenin sonu yok derler ya, aynen öyle.
(Bu yazı da çok mu düşük oldu ne?)
’Karşı’da neler oluyor?
Az biraz karşı özürlüyüm ben. Ayda bir geçerim Anadolu Yakası’na ve her defasında aynı duyguyla, Ankara’dan İstanbul’a geri dönüşler gibi, Avrupa Yakası’na dönülür heyecanla.
Ama hayat da tek bir yakadan (veyahut semtten) ibaret değil. Gitmek lazım, ne oluyor oralarda bir bakmak lazım. Baktık nitekim (görevimiz tehlike).
Suadiye Oteli’nin hemen karşısında açılan Suadiye Park kompleksi epeydir dillerdeydi. Üstelik sadece Bağdat Caddesi ahalisi değil, bizzat (snob) Nişantaşı-Levent cemaati de keşfetmişti burayı.
Mia Mensa, Beyaz Fırın ve Mirror’ın bulunduğu Suadiye Park’ta (aslen Arnavutköylü olan) Fishmekan da var. Diğerlerine dışardan şöyle bir göz atıp dosdoğru Fishmekan’a yollandım tabii. Çünkü Hadi Abi’yi (Yöney) Arnavutköy’deki Fishmekan’ı açtığı o ilk acemi dönemlerden tanıyorum.
Sohbeti şahanedir, özenle seçtiği meze ve balıkları da öyle. Ayrıca kendine göre icatları vardır, denenmeye layık: Fishkender (balıklı yoğurtlu kebap) ya da kağıtta balık pastırması mesela. Tatlılardan ise (ağızda eriyip giden) dondurmalı tahin helvası.
Henüz bir aylık olduğu için Suadiye’deki Fishmekan, bugünlerde hep orada Hadi Abi. Yazın üst katta açacağı Adalar manzaralı teras için uğraşıyor bir telaş.
Demem o ki, yolunuz düşerse eğer, sahil yolu üzerindeki Fishmekan Park’a balıklama dalmanızda fayda var.
Bakarsınız, bizden bir gece önce burada eğlenip coşan Sezen Aksu-Ajda Pekkan ikilisine de selam çakarsınız yan masadan...
Belli mi olur?
Osho Ashramı’ndaki en yeni Türk
Yer, Hindistan’ın Bombay kenti yakınlarındaki Pune şehri. Pune’yi diğer Hint şehirlerinden farklı kılan özelliği, Koregaon Parkı içinde kurulmuş dev bir ashram (kutsal yer ya da öğreti merkezi manasında kullanılıyor).
Hepsi birer bordo entari giymiş, içinde yaklaşık 4 bin kişinin olduğu bu ashram’ın kurucusu ise Osho.
Hinduizm, Zen Budizmi, Taoizm ve eski Yunan felsefesinin karması olan kendi öğretisiyle yıllardır Batı dünyasının ilgisine mazhar olan, zaman zaman "seks tarikatı kurdu" diye eleştirilen Osho, artık hayatta değil (CIA tarafından zehirlendiği söylenmişti zamanında). Ama müritleri, her yıl Ekim-Nisan ayları arasında ashram’ını doldurup huzur bulmaya devam ediyor.
Gelenler arasında son yıllarda sayıları giderek artan şehirli Türkler de var tabii. Mesela Levent’teki Owo Kültür Merkezi’nin kurucularından Fulya Eyilik onlardan biridir.
Doğal olarak bu Türkler arasında ünlü olanına da rastlandı zaman zaman. Cem Yılmaz ve Mazhar Alanson’un meşhur Hindistan seyahatleri sırasında Osho’ya uğradıkları ama sonra sıkılıp terk ettikleri bilinir mesela.
Osho Ashramı’nın bugünlerdeki ünlü ziyaretçisi ise Şebnem Dönmez. Eşi Ezel Akay’la bir ay önce Hindistan’a giden Dönmez, buradaki meditasyonları çok sevmiş. Öyle ki, eşi Ezel Akay yurda dönmüş, kendisi Osho’nun huzurlu topraklarında ikamet ediyor hálá...