‘Sporum var gelemem’

Yeni modern mazeret bu.

Haberin Devamı

Diyelim ki arkadaşınla “Hadi iş çıkışı bir şey yiyip içelim” konuşması yapıyorsun. Şöyle bir yanıt gelmesi artık gayet olağan:
“Sporum var, gelemem. Sonrasında buluşalım.”
“Hı, peki o zaman fit şey”
diyor ve içten içe gıcık oluyorsun tabii. Ama durum bu. Sosyalleşme programları spora göre şekillenmeye başladı.
Hatta dışarı çıkıp yeme-içmenin dozunu o gecenin hatırına kaçırmış olanlar günaha girmiş gibi hissedip cezalandırıyor kendi kendini:
“Yarın ekstradan bir saat daha fazla kardiyo yapmalıyım!”
Evet, spor tanrısı hepimizi ele geçirmiş durumda.
Kutsal tapınaklarımız spor salonları.
Aydan aya ya da haftadan haftaya değiştirilen egzersiz programları ise günümüzün kutsal metinleri.
Dün Hürriyet Ekonomi’de Ceyhun Kubur imzalı bir haber vardı.
Yeni konut projeleri ve yabancı markaların da pazara girmesiyle sayısı spor salonlarının sayısı 1550’ye ulaşmış.
Ve bu sektör yılda ortalama yüzde 7’lik bir büyüme göstermiş.
Tahminim o ki, bu coşma hali artarak sürecek.
Çünkü kendine bakmanın/baktırmanın dayanılmaz hafifliği ve hevesi var. Ayrıca para da var.
Misal, en son Gaziantep’te duymuştum. Sektörün havalı/pahalı zincirlerinden MAC açılmış, ama ucuz bile bulunmuş fiyatları. “Pes” demiştim.

YENİ BAĞIMLILIĞIM: TABATA

Peki klasik fitness yetiyor mu modern spor insanına?
Tabii ki hayır!
Her gün yeni ve çılgın bir başka egzersiz programı çıkıyor. Bir ara Amerikalı Shaun T. tarafından yaratılmış Insanity’yi denemiştim.
Şimdi de fitness hocam Güven Taşoğlu sayesinde Japon işi Tabata’ya taktım mesela.
Her bir hareketi 20 saniyede yapıp nabzı yükseltiyorsun, sonra 10 saniye dinleniyorsun. Ardından tekrar 20 saniyede bir başka hareket.
Hiç durmuyorsun yani.
Yaklaşık 35 dakika filan böyle.
Sonuç? Yağ yakarken kas da yapıyorsun.
“İşe yaradı mı?” derseniz, yarayıp yaramadığını henüz bilmiyorum ama bağımlılık yaptığı kesin.
Zaten spor tanrısının asıl istediği şey bu değil mi?

Haberin Devamı

Sümela’da olmak

TNE (Türkiye Nasıl Eğleniyor) sebebiyle Trabzon’daydım.
Bu kez daha önce görme fırsatı bulamadığım meşhur Sümela Manastırı’na da gittim.
Tek kelimeyle inanılmaz bir deneyimdi.
Hele zirvelerine kar düşmüş karşıdaki dağlara bakakalıp meditasyon tünellerinde kaybolmak, bambaşka bir şeydi.
Şu yanı ise üzücü: Manastırın kilise kısmındaki fresklerin çoğunun üstü zamanında kazınmış.
Gelen geçen ismini yazıp durmuş yani.
Neyse ki artık böyle bir durum yok. Geç de olsa...

Haberin Devamı

İşte klip budur

Klibi ilk fark ettiğimde berberdeyim. Sakal tıraşı mevzusu...
Önümde klip kanallarından biri açık.
Önce yaşlı bir adam gördüm. Minibüsten indi.
Sonra tozlu bir yolda, elinde bir torbayla yürümeye başladı.
Ve sonra ekranda “Duman-Yürek” yazdı.
Klibi daha sonra tekrar izledim. Ve tek kelimeyle bayıldım.
Fikre, fikrin uygulanış sadeliğine ve tabii gizli hüznüne...
Duman’ın Yürek klibini çeken Berkun Oya’nın bin kere eline sağlık.

Yazarın Tüm Yazıları