SOSYAL HAYAT TRENDLERİ NELER?

İyi yemek yeme fikri geri planda kaldı... Sabaha kadar eğlenmek yeniden trend... Sosyal medya bağımlılığına pratik çözüm bulundu... İşte son günlerdeki sosyal hayat trendleri. Neler oldu, oluyor ve olacak; toplu halde burada.

Haberin Devamı

Bir evdeyiz bir tamamen dışarıda

◊ ORTASI YOK
Dışarı çıkılacaksa bir ya da iki gece peş peşe çıkılıyor. Gidilmedik mekan/davet/parti bırakılmıyor.
Eğlence ya da sosyalliğin dibine vuruluyor.
Sonra eve kapanılıyor ve peş peşe dizi izleniyor. Son günlerin eğilimi bu. Ortası yok.

◊ AYNI ANDA GÖMÜLMEK!
Instagram ve WhatsApp bağımlılığının sonu yok, orası anlaşıldı.
O yüzden bulunan en kestirme çözüm şu: Bir masada sohbet bir anda kesildiyse herkes aynı anda cep telefonlarını açıp yeni bildirim var mı diye bakıyor, mesajlarını yanıtlıyor. Sonra aynı anda tekrar sohbete dönülüyor.
Gel gör ki herkes sohbet ederken birinin kafasını kaldırmadan cep telefonuna gömülmesi hoş karşılanmıyor.
Anlayacağınız grup halinde telefona gömülme kafası var artık.

SOSYAL  HAYAT  TRENDLERİ  NELER


◊ SADEDE GEL
“Sabahlama kafası” epeydir yoktu.
Hatta geçen yıllarda, “Güzel güzel gidip bir yerde yemeğimizi yiyelim, sonra oradaki müzikle azıcık eğlenip eve dönelim” kafası vardı. İyi yemek yeme fikri daha çok ön plandaydı. Şimdi yemek geçiştiriliyor. Eğlenceye geç saatte başlanıyor.
Bu yüzden neredeyse sabaha kadar süren eğlenceler geri geldi.

◊ ÇABUCAK EĞLENMEK NE DEMEK?
Bana sıkça sorulan ve insanlarda gördüğüm eğilim şu:
“Nerede çabucak eğleniriz?”
Çabuk eğlenmekten kasıt şu: Herkesin bir şekilde bir şeylere morali bozuk ve hızlıca kafasını dağıtacak, havaya sokacak eğlence arıyor.

◊ KADIN GRUPLARINDAN NEFRET EDEN KADINLAR
Sık sık yazıyorum. Gece hayatı bir süredir kadın kadına çıkan arkadaş gruplarının hakimiyetinde diye.
Bu vaziyete şunu da ekleyebiliriz:
Bu tür kadın gruplarından nefret eden kadınlar!
Geçtiğimiz günlerde Lucca’da şahit oldum. Bir kadın grubu doğum günü kutlaması yapıyordu. Haliyle hayli gürültü yapıyorlardı.
Mekanda takılan diğer kadınlardan şunu duydum sürekli:
“Bu kadın grubu ne zaman gidecek acaba?”

Haberin Devamı

Kimsenin umurunda olmadı

Hafta içi gün yüzüne çıktı. Meğer TRT’nin 208 şarkılık bir yasaklılar listesi varmış.
Nazan Öncel, Nükhet Duru, Sıla, Bengü ve Demet Akalın gibi popüler isimlerin şarkılarının da yer aldığı bir liste.
Eski dönemlerde olsa bu yasak listesi çok konuşulur, ciddiye alınırdı.
Oysa şimdi kimin umurunda?
Müzik kanalları, YouTube ve onlarca müzik dinleme platformu varken...
Bu yüzden yasak listesi acıklıydı.
Şu devirde komik bir Zaytung haberi gibiydi.

Haberin Devamı

SOSYAL  HAYAT  TRENDLERİ  NELER

Sabah 7’de kulübe gitmek ister misin?

Valla giden gidiyor.
Özellikle de pazar sabaha karşı!
Ve öğlene doğru biz kahvaltımızı filan yaparken mekandan çıkıyor.
Bu kulüplere ‘after’ deniliyor, ama bence bu saatte kulübe gitmek sanırım ‘after’ın da ‘after’ı!
Geçtiğimiz günlerde DJ Ferhat Albayrak ile konuşuyoruz.
İstanbul’da şu sıra en popüler after kulüp Taksim’deki Glow’muş.
“Bir kere sabah 7’de orada çaldım, tıklım tıklımdı” dedi Ferhat.
Hiç Taksim’e ayak basmayanlar bile Glow için oraya akın ediyormuş.
Bir buçuk yıldır açık olan Glow’un sabah yedideki o halini en kısa zamanda görmek istiyorum ama öncesinde nasıl vakit geçirmeliyim acaba?
Uyuyup uyanmak olmaz.
Onca saat hangi mekanda vakit
geçer ki?

Haberin Devamı

Atilla Dorsay’dan yanıt var

Beni Adınla Çağır filmiyle ilgili Atilla Dorsay’ın Hürriyet Cumartesi’de yayınlanan şu tanımlamasına takılmıştım:
“Bir ilk aşk öyküsü. Ama eşcinsel türden”.
O yazım üzerine Atilla Bey’den bir açıklama geldi. Aynen yayınlıyorum.

“ONLARI UYARMAKLA YANLIŞ MI YAPIYORUM?”

“Beni Adınla Çağır yazıma değinmen ilk bakışta haklı gözüküyor.
Yani bir ‘ilk aşk’ öyküsünün ‘eşcinsel türden’ olduğunu belirtmemi eleştirmen.
Bir tür ayrımcılık var sanki.
O küçük ‘Eleştirmenler Zirvesi’nde yazdığımız kısacık yargılar bile bize bir sorumluluk getiriyor.
Her bir sözcüğü dikkatle seçmemiz şart.
Bu filmin temel özelliği de bence eşcinsel bir aşka büyük özen ve duyarlılıkla yaklaşması.
Ama bu herkesin bu filmi görmesini gerektirmez.
Böyle bir öykü kimi ‘hassas ruhlar’ı irkiltecekse, ben onları uyarmakla yanlış mı yapıyor olurum?
Daha da önemlisi, bu konuya özel bir ilgi duymaya aday bir kitleyi de haberdar etmem neden yanlış olsun?
Ya eşcinsel oldukları ya bu konuya hoşgörüyle baktıkları ya da sadece heteroseksüel ilişkilere kıyasla daha az olan ve sinemada da çok daha az görülen böyle bir ilişkiyi merak ettikleri için filmi görmeye hazır olanları uyarmam doğru değil mi?
Ben öyle olduğunu düşünüyorum.
Benim eşcinsel sinemaya daha geniş bir bakışımsa, şu günlerde ortakoltuk.com adlı sitede bu film için yazdığım eleştiride okunabilir”.

Yazarın Tüm Yazıları