Kral TV el değiştirdikten sonraki ilk ödül törenini bu yıl 5 Mayıs’ta yapıyor.
Kral ödülleri her zaman şaibeli olmuştur, binbir türlü entrika dönmüştür. Müzik piyasası insanları ne kadar “umrumda değil” yapsa da bu ödüller söz konusu olduğunda, tuhaf bir şekilde de hep önemsemiştir Kral’ı.
Yine öyle oluyor. Sektör bugünlerde adayları konuşuyor. Dedikodu yapıyor.
Eh popüler kültür alemini yazıyoruz, bari geri kalmayalım, “neymiş, neler oluyormuş” diye Kral’ın sitesine girip baktım. Kategoriler sıralanmış pıt pıt. Yılın klibi adaylarında hangi şarkıcının hangi şarkının klibiyle aday olduğu belirtilmiş, ama klibi çekenin adı yok.
Bu şarkıcılar mı çekti yani klipleri? Herhalde bir bildikleri var Kral’cıların...
Devam edelim... Yılın fantezi arabesk sanatçısı adaylarında bir şok!
Gülben Ergen var adaylar arasında. ısmail YK’yla aynı kategoride.
Eminim Gülben Ergen bu duruma fena halde bozulmuştur ve törene gelmeyecektir. Haklı da. Çünkü beğenin/beğenmeyin ama Gülben Ergen basbayağı pop yapıyor. Ne ilgisi var arabesk/fantezi çorbasıyla?
Tek kelimeyle ayıp etmişler Gülben Ergen’e.
Ben olsam “adımı kullanmayın” diye uyarırdım hatta.
Yılın yeni yeteneği diye enteresan bir kategori var. “Çıkış yapan” deselermiş daha doğru olurmuş. Yeni yetenek demek çok havada bir şey.
Kimin hangi yeteneğiyle o kategoriye girdiği belli değil.
Ses mi, beste mi, dans mı, saç baş mı, hepsi birden mi?
Ah bir de dizi ve film müziklerinin bir arada yarıştığı bir kategori var.
Böyle bir şeyi de ilk kez görüyorum. Niye ayırmamışlar ikisini? Oysa yeterince bol ve iyi dizi / film müziklerimiz var.
Yılın pop sanatçısını da ikiye ayırmaları gerekirdi, kadın ve erkek diye.
Neden böyle ekonomik davranmışlar? Ödül töreni çabucak bitsin diye mi acaba?
Bir de burada, “beni artık ödül kategorilerine koymayın” mesajı verdiği halde daha önce, Sezen Aksu var. Hadise’yle yarıştırılıyor.
Herhalde tek doğru kategori, yılın şarkısı. Onda da bestecilerin adları yok.
Kısacası, Kral’da değişen bir şey yok.
Bu yıl da biraz, “yapalım da aradan çıksın” havasında.
Şehir Atlası
* Her yer kahve zincirleriyle dolup taşmaya başladı. Starbucks, Gloria, Kahve Dünyası, Nero derken şimdi de Costa. Nişantaşı’ndaki şubelerine gittim, sıcak çikolataları güzeldi. Aslında bu kahve zincirleri ucuza vakit geçirme yerleri oldu. Bir kahve, bir mini sandviçle iki-üç saat oturuyor insanlar. ınternet de var. Daha ne olsun ki...
* Elimde değil, gece yaşamayı seviyorum ben. Gündüzcü değilim. Gece yaşamak illa gece dışarı çıkmak demek değil. Gece evde oturmak da şahane bir şey. Ve eminim böyle çok insan var. Peki niye sabaha kadar bir mini market yok? Biz vampirler için...
* Atlas Pasajı’ndaki meşhur Sefahathane Alaçatı’da “yazlık mekan” açıyormuş. Böyle havuzlu, şıkır şıkır kokteylli filan... ıyi bir alternatif olacak gibi. Otto ve Babylon’dan sonra.
* Cumartesi gecesi Beyoğlu’nda kısa bir tur attım. Festival filmine koşturanlar, bara gidenler, cadde piyasası yapanlar. Aman tanrım yani, herkes birbirine sürtünerek yürüyordu neredeyse. Çok ama çok klostrofobikti. Arka sokaklardan yürüyeyim dedim. Yahu bu arka sokakları niye hiç değişmez Beyoğlu’nun? Hep aynı sefillik dozunu sürdürür her yıl, daha da artırarak?
Azra Akın’ın düştüğü durum
Azra Akın’ın yerinde olsam Mehmet Esen’i hemen terk ederdim.
Çünkü dört dil bilmese, operaya gitmese, şunu yapmasa bunu yapmasa, yani bu kadar “entel” olmasa Azra’yla ne işim olabilir ki demeye getirmiş Mehmet Esen, verdiği “güzel kadınla ilişki yaşıyorum, ama nedeni var” röportajında.
İlla neden uydurmak zorunda mısın yani?
Böyle diyerek yanındaki kadını küçümsemiş de olmuyor musun?
Filan, filan. Ha bu arada, Esen’in yeni bir kitabı çıkmış.
Ne vesileyle öğrendik bunu. Azra Akın sayesinde.
Banklarda yatsın kalksın dua etsin yani, dört dil bilen Azra Hanım’a.