Önceki gün gazetelerde Sezen Aksu’nun Asmalımescit’te bir mekan çıkışında çekilmiş fotoğrafları vardı.
Belli ki çok eğlenceli bir gece geçirmişti Sezen Aksu. Ama nerede? Ayrıntı yoktu. O zaman biraz ayrıntı verelim şimdi: Kürşat Kahramanoğlu’nun doğum günü partisine katılmıştı Sezen Aksu. Ve partiye katılan yakın dostlarıyla beraber gece boyunca hiç durmadan dans etmişti. Tanımayanlar için doğum günü sahibi Kürşat Kahramanoğlu hakkında da bilgi vereyim hemen: Kürşat, 30 yıl boyunca ıngiltere’de üniversitede hocalık (ve ayrıca sendikacılık) yaptıktan sonra 2000’lerin başında İstanbul’a dönmüş bir aktivist. Aynı zamanda Uluslararası Lezbiyen ve Gay Derneği ILGA’nın genel sekreteri. Pinkpope.net adlı bir blogu ve BirGün Gazetesi’nde yazdığı bir köşesi var.
Bir İFW insanı daha: Pelayo Diaz
İstanbul Fashion Week’i izlemeye gelecek ilginç yabancı konuklardan birini, ELLE dergisi stil direktörü Kate Lanphear’ı pazartesi günkü yazıda -daha İstanbul’lara gelmeden- tanıtmıştım. Şimdi sırada tanıtacağım bir başka konuk var. Ünlü moda blogger’ı Pelayo Diaz. Katelovesme.net adlı blogun sahibi Pelayo’nun kendisi ve giydikleri, yazıp çizdiklerinden daha meşhur desem yanlış olmaz. Çünkü Pelayo giydiği kıyafetleri ve aksesuvarları satışa çıkarıyor (akıllı bıdık!) Kendini bir arzu nesnesi olarak sunmaktan da çekinmiyor, hatta bununla eğleniyor. Bazen annesinden bahsediyor, çocukken onun “Neden diğer çocuklar gibi normal giyinmiyorsun?” diye serzenişte bulunmasını anlatıyor. Yani Pelayo eğlenceli, sıra dışı bir adam; sadece modayla yatıp kalkan sıkıcı blogger’lardan değil. İstanbul’da neler giyeceği de şimdiden merak konusu tabii.
Bagajı almayı unutup havaalanından çıkmak
İnsan ne kadar şuursuz olabilir? Galiba bunun bir sınırı yok! Misal şu başıma gelen: Uçaktan inersin. Bir anda bir adet bagajın olduğunu unutur ve tıpış tıpış alandan çıkar gidersin... Yer: Berlin Tegel Havalimanı. Zürih aktarmalı geldiğim için pasaport kontrolü yok ya, yürüyüp gitmişim. Sonra aklıma geldi, “Ee bagajlar nereden geliyor şimdi?” Meğer kaçırmışım. Tekrar geldiğim yere dönemiyorum da, yasak! Dosdoğru Swiss’in kayıp bagaj bölümüne gittim. “Ben bir salağım, bagajımı almadan çıkmışım, ne yapacağım şimdi?” diye derdimi anlattım. Görevli kadın “Bu kaçıncı?” dercesine cool bir bakış fırlattı ve hemen bir harita koydu önüme! “Buradan şuraya doğru yürü, bir tünel göreceksin, oradan şu asansöre bin, aşağı in, orada bir kulübe var, içinde de telefon. Telefonda GGB tuşuna bas ve bekle!” Hoppala! Bir anda o kadar karışık geldi ki, “Ben en iyisi bu bagajı bırakayım, bu ne prosedür yahu” dedim yüksek sesle, Türkçe Türkçe... Ama tıpış tıpış, elimdeki haritaya baka baka söylenen yere geldim. Birkaç kişi daha bekliyor benimle beraber. Oh be yalnız değilim! Neyse, telefonu açtım, GGB tuşuna bastım ve bekledim. Yarım saat sonra bagaj geldi. Çok da bekletmedi yani. Olayı anlatınca sosyal paylaşım (ve paylaşınca paylandığın) sitelerde, daha beteri başına gelmiş bir anısını anlattı benden daha şuursuz bir arkadaşım. Paylaşmak isterim: “Senin başına gelen bir şey mi? Ben valizlerimi evin kapısının önünde unutup havaalanına gelmiştim!”
Akla takılanlar
* Tarık Akan, Milliyet Cadde’nin düzenlediği “Tüm Zamanların En Yakışıklı Jönü” anketi üzerine şunu söylemiş: “Fizik olarak birinci seçilmek yerine ayakları yere sağlam basmak benim için daha önemli.” Of Tarık Bey of! “Teşekkür ederim” deyip geçseydiniz keşke. Hatta “Arkadaşlar, hep Ses dergisinin kapağındaki pozumu koymayın, şimdiki halimi de gazeteye basın, emin olun bu versiyonum da çok yakışıklıdır” diye espri filan yapsaydınız... Ne gerek var, bu kadar “ciddi” açıklamalara? * Fazıl Say, Cüneyt Özdemir’in 5N 1K’sına katılmış ve bu kez kendini çok iyi ifade etmiş. “Yavşak” lafının nereden çıktığını aktarmış. Twitter’daki kişisel bir yazışmadan gazete sütunlarına taşınmış meğer bu laf (ama unutmamalı ki, Twitter’da yazdıklarınızı herkes okuyor, chat ortamı değil ki orası). Arabesk hakkındaki düşüncelerini de daha net söylemiş Fazıl Say. Misal; arabesk hakkındaki “cehaletin soylulaştırılması” lafı cidden hoştu...