Paylaş
İstanbul’un fiyakalı semtlerinde (Nişantaşı, Bebek, Bağdat Caddesi, Yeşilköy gibi) karşınıza aniden çıkan birtakım pembe dev salyangozlar var.
Geri dönüşümlü plastikten yapılmış bu salyangozlar.
Hatırlarsınız, bir ara rengarenk inekler vardı sokaklarda. İyilerdi, hoşlardı; ama kaldırımda yürüyecek yer bırakmıyorlardı maalesef.
Bizim kaldırımlarımız da malum, öyle evropalardaki gibi geniş geniş değil. Zar zor yürümeye çalışırken bir de karşınıza kocaman bir inek çıkması çıldırtıcı bir durumdu.
Neyse ki bu salyangoz abiler çok fazla kaldırımlara konulmamış.
Peki amaç neymiş bu pembe salyangozlarla?
Geçenlerde okudum. Meğer yavaş yaşam akımına dikkat çekmek amacıyla yapılmış bu salyangoz abiler.
“Yavaşla, ey şehirli zibidi” mesajını veriyorlarmış yani. İstanbul da hızlı şehirlerden biriymiş, o yüzden getirilmiş salyangozellalar.
İyi de, hızlı bir şehir olduğumuzu kim söyledi?
Günün her saniyesi bir yerde trafik duruyor mesela.
Ve “yavaş yavaş” ne kelime, basbayağı ilerlenemiyor çoğu zaman.
Artık ne zaman bu salyangozları görsem “hadi leyn, biz sizden daha yavaşız” diyor ve Mirkelam’ın eski bir şarkısını mırıldanıyorum fonda:
“Geçip giden, huuuu, zamanları, huuuu, bir yerlerde bulsam.”
Yavaş yaşam için öğütler
Ben asla “duramam” mesela. Söz konusu değil böyle bir şey. Durduğu zaman salaklaşanlardanım.
Hareket halindeyken düşünebiliyorum; ilhamlar üşüşüyor, daha çok yaşadığımı hissediyorum, filan.
O yüzden bir orada bir burada ve de gönlüm hovardayım.
Ama arada sırada yavaşlamak da lazım tabii.
Peki hayatı nasıl yavaşlatırsın (birader)?
Mesela şöyle:
- Diyelim ki arka arkaya bir sürü randevun var. Hepsine yetişmekten yoruldun. Aniden ya hepsini iptal edersin ya da birkaçını. Telefon açıp “Neredesin” diyenlere de, “Yavaşladım ben, gölge etme” yanıtını verebilir, karşı tarafın sinirlerini tel tel edebilirsin.
- Mekandaki coşkulu eller havaya müziğiyle hop hop zıplayan kalabalığa inat, “slow motion” tadında dans edebilir, yavaşlığın dibine vurabilirsin. Ama dikkat et, sağdan soldan çarpan bol olacaktır. Yavaşlık uğruna her yerin morarabilir.
- Yavaş yemek de yiyebilirsin. Ama buna en çok bizim garsonlar sinir olacaktır.
Malum, bir an önce masayı toplamak ister bizimkiler.
Zırt pırt servis açıp kaparlar, daha ana yemeğin bitmeden “Tatlı ister misiniz efendim?” derler.
Sen öyle iki saat boyunca yavaş yavaş yersen yemeğini, garson takımı eminim sıkıntıdan patlar.
En son bunlar oldu
- ABSOLUT BLANK PARTİSİ... Absolut’un dünya çapındaki sanat hareketi “Absolut Blank” çarşamba gecesi yapılan bir partiyle İstanbul’da da kutlandı.
Santralİstanbul’daki partiye geç iştirak ettiğimden söz konusu yerli/yabancı sanatçılar nasıl bir performans sergilediler, onu göremedim.
Dolayısıyla o kısmı hakkında “yorum yok”.
Ama şunu söyleyebilirim: Esas performans gökyüzündeydi. Santralİstanbul’un bahçesine kurulu beyaz platformun üzerinde toplanmış cool kalabalık, ay tutulmasına takılıp kaldı uzun bir süre.
Çünkü görüntü şahaneydi. Tutulma dakika dakika izlendi.
Bir de niyeyse, böyle tabiat anlarında insanlar daha çok duygusallaşıyor. Birbirini öpen, aniden kucak kucak sarılan çoktu.
Genç temasları ayırmak istemedim tabii, “bırakınız bari buralarda öpüşsünler”...
- SWISSOTEL’İN 20. YILI PARTİSİ... Kutlama Swissotel’in bahçesindeydi. Sahnede Sertab Erener, daha doğrusu Sertab’ın sesi vardı sadece.
Çünkü orkestradan çok az enstrüman şarkılara eşlik ediyordu.
Böylesi özellikle mi tercih edildi bilmiyorum, ama iyiydi. Keşke o dev sahne kurulmasaymış. Gerek yokmuş. Bir de kuzum, koca tatlı büfesinin iştahına herkes fena kaptırmıştı kendini galiba.
Tokalaştığım birkaç insanın eli nasıl da yapış yapış tatlıydı!
Bir süre kimselerle tokalaşmamaya karar verdim.
Zaten herkesle yanak yanağa öpüşmemiz de manasız şu sıcak, nemli yazlık günlerde.
Cuma FM
Bu köşenin bir radyosu olsa bugün ne çalardı?
İşte şunları:
- Nil Karaibrahimgil’den “Hakkında Her Şeyi Duymak İstiyorum” (İskender Paydaş’ın yaptığı düzenlemeyi, yani klip versiyonunu).
- Lady Gaga’dan “Americano”.
- Andrea Bocelli’den “Mille Lune Mille Onde”.
- Musica Nuda’dan “Lascia Ch’io Pianga”.
- Hadise’den “Aşk Kaç Beden Giyer”.
Paylaş