Paylaş
Hayal meyal ve tüylerim diken diken hatırlıyorum: Dizideki göl kenarı evini, korkutucu porselen bebekleri...
Üç gün önce de bir göl kenarındaydım ve akla düşen yine Girdap’tı.
Dizi travması işte, öyle kolay geçmiyor, iz bıraktı mı bırakıyor.
Kenarında fink attığım göl ise George Clooney ile özdeşlemiş (orada şahane bir malikanesi var), Milano’nun dibindeki Como’ydu.
Ortalıkta George Clooney filan yoktu ama Türk oyuncularla karşılaştım!
Belçim Bilgin ve İbrahim Çelikkol’la.
Meğer yeni dizileri Kördüğüm’ün çekimi için buradalarmış.
Aralık’ta FOX ekranında yayınlanacak dizinin ilk bölümündeki bazı sahneler Como’da geçiyormuş.
SANKİ FERRARİ BAŞROLDE GİBİ...
Haliyle setin içine daldım, neler oluyor diye şöyle bir bakındım. Çünkü Como dediğin aşırı huzurlu bir yer.
Set hareketliliği ilaç gibi geldi.
İlk gözüme çarpan setteki Ferrari’ydi.
İbrahim Çelikkol’un canlandırdığı işadamı karakteri (sofistike ve soğuk halleriyle yerli Christian Grey olmaya aday) lüks otomobil düşkünüymüş. Dolayısıyla dizinin yapımcısı Endemol Shine ne yapmış etmiş, dizinin içine Ferrari kondurmayı başarmış.
Malum, Ferrari bu konularda katı bir marka.
Değil dizi için kiralamak, satın alacak olanlar için dahi bin tane kuralı var.
İbrahim, Ferrari’yle turlarken ve helikopter kamera onu takipteyken fark ettim: Ömer Faruk Sorak da orada. Dizinin yönetmeni oymuş.
Şaşırdım, çünkü Sorak yıllar önce Aşk ve Gurur adlı diziyi yönetmiş, sonra dizi dünyasıyla yakın temasa geçmemişti.
Bu projenin hem yönetmenliğini hem de proje tasarımını ona vermiş Endemol’cüler.
Dahası, ilk bölüm için Sorak’ın çalışmayı istediği, günlük ücreti 10 bin euro olan ünlü görüntü yönetmeni Emmanuel Kadosh’a da (Manu diye sesleniliyor kendisine) hayır denilmemiş.
Hâl böyle olunca, Endemol Shine Grubu’nun Türkiye Direktörü Hakan Eren’in bana verdiği bilgiye göre ilk bölümün maliyeti 2.5 milyon liraya patlamış.
BELÇİM: ORADA KENDİMİ DAHA İYİ TANIDIM
Belçim’i sette görme şansım olmadı, ama ekibin akşam yemeğinde yakaladım onu.
Dizide, Naz adında evli ve çocuk doktoru bir karakteri oynuyormuş. Rolü için konuşurken heyecanlıydı:
“Çok güçlü, çalışkan, aynı zamanda duygusal ve rol model olarak gösterilecek bir karakter.”
Belçim’in tüm set ekibine iyi geldiğini gözlemlediğim yüksek bir enerjisi var.
Sanırım bu enerjiyi biraz da bir ay önce gittiği Burning Man festivaline borçlu.
Yıllardır gitmek istediğim bu çöl ortasındaki festivali öyle güzel anlattı ki Belçim, bir kez daha iştahım kabardı:
“Orada kim olduğun ya da ne yaptığının bir önemi yok. Kimlikler tamamen rafa kaldırılıyor. Bambaşka ve deneyimlenmesi gereken bir dünya. Mutlaka gitmelisin Onur!
Bir kere kendini daha iyi tanıyorsun. Zayıf yönlerini öğreniyorsun.
Ben bir çivi çakamıyordum, düşün! Karavandaki diğer kızlar acayip becerikliydi. Ben bayağı prensesmişim meğer.
Bu arada çölden dolayı hep toz içinde geziyorsun!”
İBRAHİM: ÜZÜNTÜ KALICI DEĞİLDİR
Gelelim İbrahim Çelikkol’a...
Kendisiyle daha önceden tanışıklığım yok.
O yüzden ilk izlenimim şu oldu: Kendi dünyasında yaşayan biri. O dünyada da acayip huzurlu.
Ömerli’deki çiftliğini anlattığında gözleri ışıldıyor mesela. Gelecekte Marmaris-Selimiye taraflarında benzer bir çiftlik kurabileceğinden bahsediyor.
Dış dünyadan gelen yorumlar, hakkında çıkan haberler ise zaman zaman canını sıkıyormuş. Misal: “Dağıttı” haberleri. İlk başlarda bu tür haberlere üzülüyormuş, ama artık bırakmış.
“Zaten” diyor, “Üzüntü kalıcı değildir.”
“Hayalin var mı?” diye soruyorum İbrahim’e.
Bilge bir yanıt veriyor: “Hayalim yok. Şu anı bile hayal etmiyordum ki... Yaşıyorum sadece.”
SETTEN DİĞER NOTLAR
* Belçim’in hayat kurtarması gereken zor bir sahnesi vardı. Bu sahne için epey stresliydi. Benzer bir sahneyi Rosamund Pike’ın son filmi Return to Sender’da izlemiştim. O filmi önerdim, “Mutlaka izle” diye.
* Türk ekibi Como’daki sahneler için İtalyanlarla beraber çalışıyor.
Bizimkiler tez canlı ya, İtalyanların uzun yemek molaları ve yavaşlıklarına ilk başlarda alışamamışlar.
* Oyuncular erkenden yatıyor, alkol kullanmıyor ve gayet disiplinli. Ömer Faruk Sorak da performanslarından memnun. Şimdilik bu sette skandal bir durum yok yani.
* Ekip yemeklerinde en çok konuşulan, hepimizin her gün konuştuğu şeydi: “Ne olacak bu memleketin hali?”
Bu yüzden çekim aralarında gözler sürekli sosyal medyada, Türkiye gündeminde.
* İkinci gündem maddesi ise, dizi sürelerinin uzunluğuydu. 140 dakikalara varan süreler için herkes endişeliydi: “Böyle giderse işimiz zor!”
Bununla ilgili notlar da pazara kalsın...
Paylaş