Popüler kültür kırıntıları

REDD ZAMANI...

Haberin Devamı

Onlar, yani Redd grubu elemanları epey zamandır (bu tanımı hoş bulmayabilirler ama) yeni Mor ve Ötesi.
Muhalifler, çok ortalıkta değiller ve arka arkaya sıkı/ve derin/ve hassas albümler yapıyorlar.
Redd’in Hayat Kaçık Bir Uykudur adlı son albümünden Aşık Oldum Celladıma ile Şebnem Ferah’ın da konuk olduğu Sevmeden Geçer Zaman şarkıları favorim. Şu sözlere bakar mısınız: “Sarkıttım isimsiz derin sulara, bir oltanın ucuna takıp kalbimi, yem olmuş duygular faşizmiydi aşk, hep başa sarmıştı küstüğümde hayata... Devretmiş dertler şehrinde, aynı güne uyanırken, miş’li geçmiş çöker üstüme, istesem de bugünü hiç yaşayamam.”

- MADONNA, GAGA ŞARKISIYLA GAGALIYOR...
Haftaya İstanbul’da konser verecek olan Madonna, turnesine Tel Aviv’de başladı.
Şimdiden çıtlatmalı: Konserin en şık ve ironik sürprizi, “Express Yourself” şarkısının bir bölümünde Lady Gaga’nın “Born This Way”ini söylemesi Madonna’nın.
Malum, Lady Gaga’nın son albümünün ilk single’ı olan bu şarkı yıllanmış “Express Yourself”e olan benzerliğiyle epey konuşulmuştu. Dahası: Madonna “Born This Way”i bir kuple şakıdıktan hemen sonra “She’s Not Me, She’s Not Me! (O, ben değil)” demeyi ihmal etmiyor.

Haberin Devamı

- HANDE YENER EUROVISION’A GİTMESİN...
Evet, bu saatten sonra teklif gelirse de gitmesin. Ve nolur, “Eurovision’u çakma ben kazandı” esprileri de yapmasın.
Yoksa, Hande Yener eşittir Eurovision’a bir türlü gidemeyen ünlü şarkıcı diye yerleşecek ortak algı havuzunun dip sularına.
Hatta yerleşti bile...
Bu algıyı yıkması için bizzat kendisinin Eurovision konusunda “bir, iki, üç, tıp” demesi, hatta mevzu üzerine ironik espri filan da patlatmaması gerekiyor. Benden algılatması...

Meksika’yı nasıl bilirsiniz

Okumayanlara hatırlatmak birinci vazifem: Çarşamba günkü yazıda Teotihuacan’lı kardeşlerime güneş piramidinin üstünden nasıl da kan ter içinde selam çaktığımı anlatmıştım...
Şimdi Meksika turnemin geriye kalan sararmış yapraklarını didikliyorum, buyrun:

FRIDA GÖRSE AĞLAR
- Yirmi milyonu aşkın nüfusuyla Mexico City, Bangkok’u anımsatıyor: Bol trafik, adım başı insan, muhteşem bir karmaşa; üstüne bir tutam da hava kirliliği...
Tek katlı, çatısız, Meksika usulü gecekondular ise şehrin dağlarına kadar tırmanmış. Dağı rahat bırakın be kardeşim, diyesi geliyor insanın. Çünkü uzaktan bakınca görüntü hayli ekşi; Frida Kahlo’yu bile kahrından
ağlatacak türden...
- Bir diğer esaslı büyük şehir Guadalajara ise geniş bulvarlarıyla filan Los Angeles’ı andırıyor. Chapultepec ve Colonias civarı, bu şehrin en hip ve de gezip tozulası yeri...
- Ve iki şehrin kıyaslaması: Guadalajara daha güvenli diyorlar...

Haberin Devamı

TEKİLANIN KASABASINDA
- Tekilayı bizim gibi shot yaparak değil, kokteyl versiyonlarla içmek orada daha makbul. Cantarito ve Guadalajara mesela, en popüler tekila kokteylleri.
- Tekila demişken işin kaynağına/magmasına, daha doğrusu kasabasına da indim. Yanardağ eteklerinde kurulmuş Tequila kasabasına doğru yollandım tıngır mıngır bir otobüsle. Yolda gördüğümüz, yaprakları dev iğneleri andıran bitkiler üzerine baş öğretmen edalı rehberimiz şöyle bir alt yazı geçti:
“Amigolar, şu sağda gördükleriniz UNESCO tarafından korunan agave tarlalarıdır.”
Kaktüse de benzeyen agave tekilanın ham maddesiymiş meğer.
- Gelelim Tequila kasabasına... Burası bir tür Meksika Alaçatı’sı.
Tek fark, burada lüks yok. Hâlâ kaset satılıyor mesela. Duvarları rengarenk boyanmış iki katlı evlerle çevrili, bir film seti havasındaki bu kasabanın kalbinde ise tarihi bir tekila damıtma fabrikası var: La Rojena.

Haberin Devamı

BAY CUERVO’YU TAKDİMİMDİR
- Fabrika Meksika’nın en eski tekila üreticisi Jose Cuervo’ya ait. 1812’de kurulmuş ve halen çalışıyor. Tekila işini başlatan da bay Cuervo olarak biliniyor.
- Bir çiftliği andıran bu sevimli fabrikada, özelliklerine göre türlü kategorilere ayrılmış Cuervo tekilalarından tatma imkanı da buldum.
Bunlar arasında en iyisi ve şaşırtıcı derecede viskiyi andıranı ise Reposado’ydu. Henüz Türkiye’de yok J. Cuervo Reposado, ama pek yakında gelecekmiş.
- Tequila kasabasına gitmişken Cholula adlı restoranın, kasaba meydanına bakan terasında yemek yenilmeli muhakkak. Olmadı, ya Dos Equis birasıyla serinlemeli ya da Cuervo tekilasıyla çok iyi margaritalar yapan barmen acilen İstanbul’a transfer edilmeli...

Yazarın Tüm Yazıları