Filmler vizyona girmeden üç-dört gün önce basın mensupları için ön gösterim yapılır. İzlesinler, fikir sahibi olsunlar diye...
AROG için de salı günü Kanyon’da herhalde tarihin en kalabalık basın gösterimlerinden biri yapıldı.
Aylık derginin güzellik editöründen tutun da, günlük gazetenin sayfa çizerine kadar herkes ama herkes oradaydı. Böyle bir kalabalığı en son Matrix’in üçüncü filminde görmüştüm.
Demek ki AROG da merakla bekleniyormuş. Ama bu bir Matrix filan değil ki, önceki filmde yanıtsız kalan sorular bu filmde açığa kavuşsun.
İnsan bir devam filmini bu yüzden bekler benim bildiğim.
Neyse, dert sonradan anlaşıldı.
Çıkışta, AROG’u izlediğimi söylediğim arkadaşlarımın hepsi aynı soruyu sordu: "E nasıldı? İlki kadar komik miydi?"
Hemen söylemeli:İlk filmi komik bulan ikincisini de komik bulacaktır. Şahsen AROG bana komik değil, sadece sempatik geldi.
Bir-iki yerde güldüm harbiden, diğer yerlerde gülümsedim, o kadar.
Hele maymunla yatma hadisesi çok R. İvedik...
Filmin mizah raporu budur kendi adıma. Ama gelin görün ki filmin çekimleri, görsel efektleri, yarattığı ilk çağ atmosferi dört dörtlük, harika. Nasıl derler bizim köyde, Amerikan filmleri gibi.
Sondaki futbol maçı sahnesi özellikle. Çok uzasa da lastik gibi, şahane çekilmiş. Ama bana sorarsanız (sormazsanız da söylerim banane) AROG bir komedi filminden ziyade sömestr tatilinde vizyona giren o bol maceralı, fantastik öğelerle soslanmış, çocuklara yönelik Amerikan filmlerinin Türk versiyonu.
Hani Brendan Fraser’lı "Mumya" serisi ya da "Dünyanın Merkezine Seyahat" filmleri gibi.
Ya da daha eski, Michael J. Fox’lu "Geleceğe Dönüş" serisi gibi gibi.
Birkaç filme gönderme yapıyor diye IQ’su yüksek film demek de biraz abartılı AROG’a.
Durum bu...
Cem Yılmaz kendi mizahının çok azını kullanmış (bile isteye) ama şık, ama şatafatlı, ama kurgusu müthiş bir film kotarılmış.
Diğer yönetmen, ki bence filmin esas adamı Ali Taner Baltacı’yla beraber...
O yüzden "nasıldı?" sorusunun yanıtı herkese göre değişecek, bi ortak kanaat bulunamayacak eminim.
Klip Atlası
YONCA EVCİMİK / ÇAPKIN KIZ
Nasıl Amerikalılar’ın Paula Abdul’ü var, bizim de Yonca Evcimik’imiz var. İkisi de dans çıkışlı solistler. Dansı da -beğenin beğenmeyin- hep ön planda tuttular. Hem Paula’nın hem de Yonca’nın şahane sesleri yok. Ama bu da önemli değil. Doğru şarkıları buldular, yenilikleri takip ettiler. Gerçi Paula, Yonca kadar albüm yapmadı.
İkinci baharını American Idol’daki jüri üyeliğinde yaşadı.
Eh bizim Yonca da jüri üyeliği yaptı dans yarışmasında.
Yani benzerlik had safhada.
Neyse gelelim, Yonca’nın yeni klibi "Çapkın Kız"a.
Keşke sadece caddede yürürken/dans ederken çekselermiş Yonca’yı ve dans ekibini. O kısımlar pek sempatik.
Stüdyodaki çekimler ise bir felaket. Şu yerli kliplerde şarkıcının suratına beyaz ışığı niye patlatırlar anlamam, marifet mi?
Çapkın Kız’a on üzerinden yedi...
Hazır Yonca Evcimik demişken, internetten eski Yonca kliplerine göz atıp nostalji turu yaptım. Favorilerime buyrunuz:
1. "Okayişamatimokombamba" diye manasız bir şekilde Japon Japon başlayan 8.15 Vapuru!
2. "Bayram değil enişte, öptürmüycem oh işte" şeklindeki dize dize dizelere sahip olan pek manidar pop klasiği Yaşasın Kötülük! Klibinde Yonca pembe botlarla gözüküyor. Şimdilerde moda olanlardan...
3. Bir adamın habire üzüm yediği, Yonca’nın en çok Madonna’ya öykündüğü, anti-erotik klip Bandıra Bandıra!