Hatta zamanında Cameron Diaz bile yemeklerinin methini duyup gelmişti buraya.
Ama Emirgan’daki MüzedeChanga açıldı açılalı, esas şube unutuldu neredeyse.
Oysa ilk Changa hala var, hatta geçenlerde bir arkadaşım gitmiş, "pek güzeldi yemekleri" diyordu.
Ve işte Changa’yı yeniden gündeme getirecek bir sanatsal faaliyetle karşı karşıyayız. Hem de leziz bir sanat bu, sıkıcı değil. Durum şu: Changa’ya 20 Şubat tarihinden itibaren gittiğiniz vakit, menüden "Bana Onun Kellesini Getirin" adlı ana yemeği istiyorsunuz.
Bu yemek aslında güncel sanat işleriyle bildiğimiz Serkan Özkaya’nın tasarladığı, Changa’nın aşçısı Civan Er’in yemeğe dönüştürdüğü bir heykel.
Yani önce tasarıma bakıyor, sonra da afiyetle yiyorsunuz!
Ha bu arada, yemeği kiminle yiyorsanız artık, beraberce işin kritiğini yapmayı ihmal etmiyorsunuz.
"Nefis bir eserdi, bi daha sipariş etsek mi?" diyerek, filan... Tabii "bu da sanat mı kardeşim?" diyebilirsiniz, ama neden olmasın ki? Vizyonunuzu daraltmayın rica ederim. Hem günümüzde belli bir kalıbı kalmış olabilir mi sanat denen şeyin?
Bu arada, heykel olarak tasarlanan yemeğin yabani kekikli kadayıfta tavuk olduğunu belirteyim.
MODERN ZULÜM DEĞİL MODERN HAZ...
n Ahmet Hakan perşembe günkü yazısında modern dansa "modern zulüm" diyerek haksızlık etmiş. Üstelik televizyonda rastgeldiği Genco Erkal’lı bir Zeynep Tanbay gösterisiyle İTÜ’de izlediği bir başka sıkıcı/propaganda yanı baskın amatör gösteriye dayanarak.
Anladığım kadarıyla her iki gösteri de dans tiyatrosundan hallice. Yani pek de modern dans değiller.
Oysa Zeynep Tanbay’ı bir de etrafında kimse şiir okumazken izlemeli. Esas o zaman tadına varılıyor Tanbay’ın ve tabii modern dansın. Dahası, bu dansın aslında zulüm olmadığını anlamak için yazısında bahsettiği (sonradan müslümanlığı tercih etmiş) Rabia/Christine Brodbeck’tenders alabilir Hakan.
Çünkü Christine’in dersleri hiç dans tecrübesi olmayan insanlara da hitab eder.
Ve Christine hakikaten modern dansı sevdirir, şahane bir kadındır. Laf olsun diye değil, iki yıl boyunca Christine’den ders almış biri olarak söylüyorum bunu.
İlavelerde her şey ortada
Başbakan çok öfkelenmiş. Ona boş bir zamanında Fight Club (Dövüş Kulübü) filmini seyretmesi tavsiye edilmeli. Belki de izlemiştir.
Yine de bir hatırlatma: İçinde bulundukları sistemden (her şeyden ama her şeyden) hiç memnun olmayan birtakım adamlar dövüşerek rahatlıyor, enerjilerini boşaltıyorlardı filmde...
Film işe yarar mı bilinmez, ama Başbakan cidden öfkeli.
Öyle ki, öfkesi gazete ilavelerini bile vurmuş.
Bilmeyenler için demeci hatırlatmaca: "Gazetelerinizin baş köşelerinde bu toplumun ahlak değerleriyle tamamen ters düşen çırılçıplak kadın resimlerini siz basıyorsunuz, affedersiniz ilavelerinde her şey tamamen ortada, ne yapıldı, hangi müdahale yapıldı?"
Demiş Başbakan... Arka sayfa güzellerimizi elimizden almak istiyor yani.
Almayarak/müdahale etmeyerek takdir bekliyor.
"İlavelerde her şey ortada" diyerek de hafta sonu ekleriyle beraber Kelebek’le Günaydın’ı kastediyor olmalı. Apaçık hoşlanılmıyor, hatta "ahlaksız bu ekler" deniliyor neredeyse.
Hangi ahlak değerleri? Hangi toplum? Kim belirliyor bu çizgileri?
Hiç oralara girmeye gerek yok. Fight Club izlense yeter...
Fight Club/vizyondaki diğer filmler/ıvır zıvır tüm etkinlikler/şehir hayatında olup bitenler/ünlülerin başına gelenler/kısacası hayatı hayat yapan/eğlenceli kılan her şeyin ayrıntısı için de EKLER okunsa yeter. Her zaman...