Pazartesi ‘şey’lerine buyrun

TUHAF ŞEY... Yeni Survivor’ın ön adının “Ünlüler-Gönüllüler” olması. Ne anlarsınız bundan? Ünlüler para almış, ünsüz vatandaş ünlü olmak uğruna hava cıva...

Haberin Devamı

EĞLENCELİ ŞEY... Tabii ki Nihat Doğan. Başka bir kafada başka bir dünyada. Ya da aslında, hepimizle kafa buluyor. Yine de onu izlemek bünyeye Zanax etkisi yapıyor. Kaçmaz...
SÖKÜP ATILMASI GEREKEN ŞEY... Endişe ve korku hali... Ankara’da genç okurlarla söyleşme halindeyken bunu gördüm. Mesela, “İstanbul bizi korkutuyor” diyorlar. Sadece İstanbul değil aslında, hayattan korkuyorlar.
Çünkü çocukluktan itibaren böyle kodlanıyoruz, hep bir “cıss” çemberindeyiz.
Endişe ve korku duyma hali bünyeden atılması gereken iki meczup mikrop...
EN YENİ ÇİRKİN ŞEY... Kadıköy sahil şeridine yapılan dış cephesi mavi camla kaplı dev otel. Dün Milliyet’te manşetti. Yeni bir Gökkafes, yani yeni bir çirkinlik abidesi gerçekten. Mimar ya da şehir planlamacısı olmanıza gerek yok, az buçuk şehir silüeti görgüsüne sahipseniz şu insani tepkiyi vermeniz kaçınılmaz oteli görünce:
“Bu ne ya?”
Selami Başkan nasıl izin vermiş, hayret...
EN “OLMUŞ” ŞEY... hürriyet.com.tr’nin yeni ve genç versiyonu. Kesinlikle olmuş...
ANLAŞILMAZ ŞEY... Posta kutusunu anında tıkayan yedi-sekiz megabaytlık halkla ilişkiler mail’leri...
DÜŞÜNDÜREN ŞEY... Geçen yıl İnönü Stadyumu’nda yapılan ve Metallica’nın “ağır top” olarak katıldığı Sonisphere Festivali’nin bu yıl Maçka Küçükçiftlik Parkı’na alınması... Stada bile zor sığmış o insan tarlasını canlı/heyecanlı bizzat geçen yıl görmemden yola çıkarak diyorum ki: O kitle oraya sığmaz. Geçmiş olsun.
ÇABUK UNUTULMASI MUHTEMEL ŞEYLER... Sefa Doğanay ve Batuhan Piatti... Biri aynı taklitleri yapıp duruyor. Diğeri kendini taklit ediyor. Tek tat tek doku. Yani sıkıcı.

Haberin Devamı

Ankara’ya dair 10 mühim not

1- İstanbul’dan Ankara’ya doğru yola çıktık. Bolu Dağı’na varmadan evvel Berceste diye bir tesiste mola verdik.
O da ne? Tesisin tuvaletleri gece kulübü tuvaletleri gibi.
Şamatalı bir ışıklandırma, “gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar” şeklinde tasarlanmış afili bir tavan...
Tuvaletleri de tertemizdi hani. Berceste’de su dökmek bugünlerde moda, diyebiliriz pekala...
2- Ankara’ya akşamüzeri vardık, nasıl açız.
Niki diye bir restoran önerdiler. Divan Oteli’nin altında.
Ağır bir mekan gibi duruyor ama kocaman bir ekran koymuşlar bara, çok fena. Göz kayıyor, loş ambiyansı mahvediyor. Yemekleri iyi ama...
3- Mickey’s ve Flat 2 aynı sokakta yer alan iki bar.
Mickey’s daha çok 30 yaş üstü cenneti. Flat 2 ise 20’likler...
Mickey’s’de adım atacak yer yoktu gittiğimde. Bunaldım bir süre sonra. Flat 2 ise daha ferahtı. Ama Ankaralı’nın dilinde en çok Mickey’s var söyleyeyim. Bir tür görme-görülme mekanı.
4- Mickey’s’de beş dakikada bir cepten twit attığımız için bir Ankaralı gelip sordu:
“Yahu ne yapıyorsunuz bu kadar telefonla?” Uzaylı gibi baktık tabii.
Haklıydı aslında, hayli abartmıştık. Ama elimde değil, Twitter fena bir bağımlılık. Sosyal medya bağımlılığının da bir La Paix’si (lape) olmalı...
5- Arjantin Caddesi’ndeki Cafemiz yerli yerinde, romantik bir şekilde takılıyor. Ankara’nın hâlâ en sevdiğim yeri. Kahvaltı için gidilmesi elzem.
6- Eski Ivy’nin yerine Rafine diye bir restoran açılmış. Dışarıdan hayli Los Angeles duruyor mekan; havalı ve yazlık. Servisi bazen aksıyor, yemeği o kadar “unutulmaz” değil, daha çok ambiyans satıyorlar.
Kalburüstü Ankaralı şimdilerde buraya takılmayı seviyor. Tek kusur, yemeğini bitiren kalkıyor. Bir anda boşalıyor mekan. Barda kimse takılmıyor.
7- “Hok’s ve You’ya mutlaka gidin” dediler.
You’ya erken gittik, bir numara yoktu. Hok’s ise eğlenceli.
İyi bir kalabalık var. Ama DJ’i sürreal geçişler yapıyor şarkılar arasında. Ve bir şarkıyı en fazla 10 saniye filan çalıyor. Bir acayip hız ve hazda kendisi, pek anlayamadım.
8- Eski Türkçe poplar çalan ve hayli eğlenceli olduğunu duyduğumuz (üstelik 05.00’e kadar açıkmış) Eskiyeni’ye gitmeye niyetlenip 02.30 civarı Sakarya’ya indik.
Ama mekan bulunamadı, üstelik yanımızdaki İstanbullu lady’nin topukluları Sakarya ortamıyla uyum sağlayacak türden değildi.
9- Gidemediğim ama “iyidir, iyi” diye duyduklarım:
Ruhibey, November ve Section’da Ercan’ın performansı...
10- Hakikaten büyükmüş. Altı katlı Tunalı D&R’dan bahsediyorum. Kat kat, gez gez bitmiyor, içinde kayboluyorsun. Aradığın farklı türdeki kitapları ferah feza bir alanda karı?tırıp hatta istersen pencere kenarındaki koltukta okuyabiliyorsun.
İstanbul’da bile böylesi yok. Kıskanılası...

Yazarın Tüm Yazıları