Paylaş
“Filmde, Umut karakterinin bir gece köpeğini dışarıya çıkarması ya da çıkarmaması üzerine alacağı karar sonrası gelişen bir olay örgüsü var.
Umut’un Deniz’le karşılaştığında hayatında neler olduğunu veya karşılaşmasa neler olmayacağını görüyoruz.”
Akyürek’in sözlerini okuyunca “Aa” dedim, “Bu aynı Sliding Doors yahu!”
Gwyneth Paltrow’un oynadığı 1998 yapımı meşhur “Sliding Doors” da aynı fikirden yola çıkan bir filmdi.
Filmdeki Helen karakteri her gün aynı saatte bindiği metroyu beş saniyeyle kaçırınca hayatında bambaşka şeyler oluyordu.
Metroyu kaçırmayıp bindiğinde ise hayatı başka türlü ilerliyordu.
Film bu iki olası paralel evreni aynı anda vererek bir tür “Hangisi daha iyi?” seçimi yaptırıyordu bize.
“Bir Aşk İki Hayat”ı henüz izlemedim, ama belli, film aynı fikirden yola çıkmış.
Ama film aslında benzer bir meseleyi irdeleyen, Christopher Papakaliatis’in yönettiği Yunan filmi “An / What If”in uyarlamasıymış.
Bunu da gizlemiyorlarmış zaten.
Tamam, bu olasılıklar/seçimler çok çok güzel konular.
Bunlar üzerine bin tane film de var. Lakin anlamadığım şey şu:
Neden orijinal bir fikir üretemiyoruz biz?
Uyarlama evrenlerinde sıkışıp kalıyoruz.
‘Davetkâr’ skandalı
Herkes Aşkım Kapışmak’ın Eser Yenenler’in programında söylediği “davetkâr” kelimesini konuşuyor.
Olay şu: Kadınların sosyal medya hesaplarında paylaştıkları fotoğrafları yorumluyor Kapışmak. Paylaşılan bir fotoğrafı tarif etmek için de “davetkâr” kelimesini kullanıyor.
Bir kelime deyip geçmeyin, hakikaten çirkin bir tanımlama bu!
Bir kere artık hepimiz biliyoruz, tecavüz davalarında erkeklerin en çok arkasına sığındığı laflardan biridir “davetkâr”.
Suçu, ayıbı örtmenin en kolay yolu yani.
Kapışmak’ın bu kelimeyi rahatlıkla kullanması aslında çok modern görünen bir erkeğin bile zihninde böyle bir kalıp olduğuna işaret ediyor.
Pek yazık.
Organize psikoloji
Bugün Magazin Konseyi’nde de tartıştık.
“Organize İşler Sazan Sarmalı”nın Netflix golü herkesi şoke etti.
Filmi sinemada izlemedim.
İzlesem kendimi kötü hisseder miydim? Evet.
“Madem üye olduğum platformda hemen yayına girecekti, neden gittim ki?” diye söylenirdim yani.
Şimdi diğer Türk filmleri için de aynı psikoloji oluşacak.
“İki hafta sonra dijital platforma girebilir, en iyisi gitmeyelim, paramıza yazık” diyecek insanlar.
Paylaş