Paylaş
Hem de noter tasdikli sert bir ihtarnameyle.
Bir kuple aktarmazsam içim yanar:
“... Orhan Pamuk en son iki ay önce New York’ta bir alışveriş merkezinde Fişekçi’yi görmüş ondan sonra kendisi ile başka iletişimi olmamıştır. Fişekçi müvekkilim Orhan Pamuk’un kız arkadaşı değildir.”
İhtarname bu şekilde sürüp gidiyor.
Tabii insan bunları okurken “Pamuk neden bu kadar geç kaldı, yoksa Türk medyasını takip etmiyor mu?” gibi soruları da soruyor elbet.
Benim yorumum şu: Pamuk, Fişekçi’yi önce çok ciddiye almadı. Eninde sonunda susar diye umdu. Ama baktı ki Karolin bir demeç insanı, her gün başka bir şey yumurtluyor. Pamuk çaresiz kaldı ve geç de olsa müdahale etti olaya.
Peki bundan sonra Karolin Fişekçi susar mı?
Sanmıyorum. Yine topa girecek ya da bir topun üstüne çıkıp enstalatif pozlar verecektir.
Çünkü kim olsa, “en son iki ay önce bir alışveriş merkezinde rastlaştık ayaküstü” lafına bozulur, köpürür, üste çıkmak ister.
Haliyle Karolin gibi dışavurumcu bir röportaj insanının karşı saldırıya geçmesi an meselesidir.
Ya da Hindistan’a gidip Kiran Desai’nin başından aşağı bol köri soslu bir yemeği boca etmesi...
Hıncal ve Atilla
Hıncal Uluç ve Atilla Dorsay, Nuri Bilge Ceylan’ın hırkasıyla gündeme gelen son SİYAD ödül töreni yüzünden birbirlerine girdiler.
Şöyle bir dışardan bakınca olay şöyle görünüyor:
* Hıncal Uluç ısrarla diyor ki, “SİYAD üyeleri popüler olanı reddediyor. Seçimleri hep az iş yapan, entel filmlerden yana.”
Doğru: SİYAD popüler olana her zaman daha mesafeli yaklaşıyor. Yanlış: Hıncal da o az iş yapan, entel dediği filmleri fazla küçümsüyor.
Dorsay’ın dediği gibi ancak yurtdışında ödül aldığı zaman onların değerini anlıyor ve hatta övüyor.
* Atilla Dorsay diyor ki, “Uluç’un popülerliği aydın denen kesimi hiç kapsamıyor. Ne film yazıları ciddiye alınıyor ne de tavsiyeleri.”
Doğru: Aydın denen kesim Uluç’un tavsiyeleriyle hep dalga geçer, ciddiye almaz.
Yanlış: Popüler kesimle aydın kesim arasındaki o meşhur mesafe seksenlerde doksanlarda kaldı. Kısacası, eskidi.
O mesafeyi kimsenin taktığı yok.
Yeni gençlik-insanlık, Nuri Bilge Ceylan’ı da merak ediyor Mahsun Kırmızıgül’ü de...
Kısacası her iki yazarın da ortayı bulması gerekiyor.
Eski söylemlerden hareketle tartışmaları, onları bir sonuca ulaştırmıyor.
Hülya ve Mehmet
Hülya Avşar, Mehmet Dereli’yle olan ilişkisini bitirdiğini söylediği açıklamasında böyle diyor:
“Özel hayatımı bir süre askıya almaya karar verdim.”
O zaman Avşar’ın arkadaşlarıyla, kardeşiyle, eski eşiyle ve kızıyla olan ilişkisini de askıya alması gerekiyor. Onlar özel hayat değil mi yani? Yoksa iş hayatı mı?
Bir de ünlülerin “özel hayat” diye bahsettikleri aşk mevzularını sürekli askıya almaları ne fena bir şey.
Neden hiç iş hayatlarını askıya almazlar?
Ne zaman şöyle bir açıklama duyacağız mesela: “Bir süre önüme gelenle flört edip günümü gün etmeye karar verdiğim için iş hayatımı askıya almaya karar verdim.”
Popkop’un olayı
Popkop, meşhur gay aplikasyonu Grindr’ın yerli ve de heteroseksüel bir versiyonu. Henüz çok taze.
Ama son zamanlarda herkesten o kadar fazla duymaya başladım ki Popkop’u. Şimdilik sadece iPhone versiyonu var.
Blackberry versiyonu yakında çıkacakmış.
Uygulamanın amacı malum, bulunduğun bölgenin 2-3 km civarındaki online üyelerle chat’leşme, tanışma, sonra da flört etme imkanı.
Taksim tünellerinde kaybolmak!
Henüz ortada tünel yok. Ama olacakmış.
Hazırlanan plan, proje meğer buymuş.
Mehveş Evin’in yazısından öğrendim.
Taksim Meydanı’na tam yedi noktadan dalış tüneli yapılacakmış.
Yayalar yan yollardan ancak tek sıra halinde yürürlerse ulaşabileceklermiş meydana.
Peki altı bir otoban kavşağı gibi olacak meydanın üstü nasıl olacak?
Orası meçhul anladığım kadarıyla.
Oysa her Türk’ün bir evropa kentine gittiğinde en çok özendiği şey o şehirdeki irili ufaklı meydanlardır.
“Bizde neden yok ülen?” diye hayıflanır, iç geçiririz.
Azıcık ferah alan için nelerimizi vermeyiz.
Anladığım kadarıyla bu Taksim Meydanı projesinde öncelik yayaların mutluluğu filan değil, arabalıların rahat etmesi.
Oysa tam tersi olmalıydı.
Yayalar olarak yine yaya kaldık kısacası...
Paylaş