Paylaş
Neredeyse onlarla beraber tatile çıkmış gibiyiz.
Havalimanından çıkıp eve gidiyorlar, oradan çıkıp yemeğe gidiyorlar.
Yemeği bitirip tekne turuna açılıyorlar, filan filan.
Ve bu esnada durmadan öpüşüyorlar.
İki adım at öpüş, denize gir öpüş, yemekteyken öpüş.
Bu çiftin kurgu ya da gerçek olup olmadığının ayrımını geçtik, bununla ilgilenmiyoruz, sıkıldık.
Dikkatleri çeken, sinirleri zıplatan şey bu çiftin çok fazla öpüşmesi!
“Liseli aşık gibi” benzetmesini yapan oldu.
Ya da sürekli öpüşüp koklaştıkları için gösteriş yaptıklarını düşünen de.
“Acaba öpüşenleri görmeye karşı alerjimiz mi var?” diye düşünüyordum ki, aklıma bir dönem tanıdığım bir çift geldi.
Bu çift baş başa kaldıklarında gayet normaldi.
Yani öpüp sarılmaları normal seviyedeydi.
Ama ne zaman ki sosyal bir çevrenin içine giriyorlardı, olay kopuyordu.
Durmadan birbirini öpmeler, el ele tutuşmalar, mıncırmalar...
Sanki etraflarındaki ahali onları ayıracakmış gibi birbirlerine sıkı sıkı tutunmalar... Zorlama bir öpüşgenlik hali yani.
Son bir haftanın gözde çiftinde de böyle bir kendilerine, olan bitene, herkese/her şeye karşı bir “güvensizlik” durumu var.
O yüzdendir ki ne zaman muhabirleri görüyorlar, hoop dudaklara son sürat yapışıyorlar.
Modern guru da “Yenge” derse...
Hem bizim gazeteye (bana ve Ayşe Arman’a) verdiği demeçlerde hem sosyal medya hesabında Adriana Lima için “yengeniz” deyip durdu Metin Hara.
Kitap yazmış, kendine ait bir kişisel gelişim merkezi olan, takipçileri üst düzey gelir grubundan eğitimli biri bile günün sonunda “yengeli” dile yenik düşüyorsa yapacak bir şey yok.
Geçmiş olsun.
Gizli Kalsın maceraları
Emirgan’daki La Boom’un yanındaki pizzacıda yer alan içecek dolabının açılmasıyla içine girilen bir kapalı kutu barı Gizli Kalsın.
Gerçekten de kapalı kutu, çünkü penceresi yok.
İçeri girdin mi dış dünyayla bağlantın kesiliyor.
Ve bu kapalı kutuya herkes alınmıyor. Kapıda insanlar seçiliyor ya da rezervasyonu olan girebiliyor.
Dünyadaki tüm gizli barlar, namıdiğer ‘speakeasy’ler gibi.
Aslında bu tür barların tarihi hayli eskiye, 1920’ler Amerika’sına kadar gidiyor. O dönem uygulanan içki yasağı sırasında türeyen lisanssız mekanların adıymış “speakeasy”.
İşte bu eski hikaye ikibinli yıllarda yeniden popüler oluyor.
Önce New York sonra diğer dünya şehirlerinde.
Mesela gördüğüm en güzel gizli bar Sidney’deydi.
Mekana dışarıdan baktığınızda kapısına kilit vurulmuş bir kuaför salonu görüyordunuz.
Ama zili çalıp içeri girdiğinizde ve mekanın ismini görevliye söylediğinizde kapılar bambaşka bir dünyaya, yani nefis bir gizli kulübe açılıyordu.
VE HACI VE AHU VE YAKIN TEMAS
Bizdeki Gizli Kalsın’ın bu denli popüler olması ve sürekli orada yaşananların haber olması da gayet doğal.
En son haber malum, Hacı Sabancı ve Ahu Yağtu’nun o mekanda yakınlaştıkları, öpüştükleri üzerine...
Taraflar bu iddiayı reddettiler ama zaten Gizli Kalsın öyle ufacık tefecik bir mekan ki... Bazı geceler ekstra kalabalık oluyor ve o kalabalıkta zaten ister istemez yakınlaşıyorsun birileriyle.
Yani tuvalete doğru gitmeye kalksan, yanından geçmeye çalıştığın kişiyle öpüşüyormuşsun gibi durabilirsin uzaktan. O derece!
Hacı ile Ahu’yu savunuyor değilim, sadece oradaki atmosfer böyle.
Hıncahınç her zaman.
Ve esas anlamadığım şey, neden koskoca İstanbul’un bir adet gizli barının olduğu?
Birileri “Aman taklit etmiş oluruz” diye düşünüyorsa yanılıyor.
Her dünya şehrinde onlarca popüler gizli bar var.
En ummadığım Bangkok’ta bile iki tanesine peş peşe gittim geçenlerde.
Fenix’in kışın açılan üst kat mekanını ise saymıyorum.
Çünkü tam bir gizli bar havası yok orada.
Kısacası hem gizli kapaklı eğlenmeyi seven hem de ufak mekanlarda rahat eden İstanbullu için daha çok gizli bar şart.
Paylaş