Paylaş
Hürriyet’in şimdiki binası da o zaman Milliyet.
Binadan içeri girmişim ve heyecanla yukarı çıkıyorum. Son katta dergiler var.
O zamanın en popüler iki yerli dergisi de o katta: Popüler kültür dergisi Negatif ve kadın dergisi Kim.
Onun odası da hemen dergi çalışanlarının karşısında.
Çünkü dergilerin başında o var: Duygu Asena.
Odasına iş görüşmesi için girdiğimde konuştuklarımı şu an o kadar net hatırlamıyorum.
Tek bir şey hariç: “Biliyor musunuz Duygu Hanım, aynı gün doğmuşuz” dediğimi...
İş görüşmesinde insan patronu olacak kişiye neden aynı gün doğduklarını söyler ki?
Söyledikten sonra ben de pişman olmuş, hiç cool bulmamıştım kendimi elbette.
Hatta biraz salak gibi hissetmiştim.
Ama o sadece yayın yönetmenim olacak kişi değildi ki, Duygu Asena’ydı işte.
Çok yakın arkadaşımmış gibi hissediyordum...
İyi ki söylemişim
Şimdi düşünüyorum da, iyi ki öyle söylemişim.
Şahane bir hatıra, iz bana.
Çünkü bizim görüşmemizden üç ay sonra dergileri bırakmıştı Duygu Hanım.
“Artık sıkıldım çocuklar” diyerek.
“Tam Koç burcu kadını!” demiştim bu kararını duyunca.
Koç burcu öyledir, bir kere sıkıldı mı içinden bir şey yapmak gelmez. Yeni bir heyecan bulması gerekir...
KAHRAMANLAR HEP ERKEK!
Tüm bunları neden mi anlattım?
Şundan dolayı: Duygu Asena’nın yarın 70. yaş günü.
Negatif’te beraber çalıştığım Ayşegül Sönmez (şimdi sanatatak.com adlı şahane bir site yapıyor), yakın dostu Duygu Hanım’ın 70. yaş günü şerefine/anısına bir dizi etkinlik yapacak.
Onlardan biri de şu:
Kahramanlar Hep Erkek!
Bu etkinlikte Duygu Asena’nın otobiyografik romanı Kadının Adı Yok’un kadın kahramanını farklı alanlardaki erkekler seslendirecek:
Can Bonomo, Metin Akdülger, Emre Buga ve Kemal Hamamcıoğlu.
Çok zeki ve vurucu bir iş olacağını düşünüyorum.
O yüzden 26 Nisan’da, Akbank Sanat Merkezi’ndeki “Kahramanlar Hep Erkek”i kaçırmayın.
Böyle güzel bir şey yaptığın için teşekkürler Ayşegül...
Ve iyi ki doğdun Duygu Asena...
Egzersiz deneyimlerime buyrun
Yazın iyi görünmeliyim telaşına kapılıp bugünlerde kendini hızlı ve yoğun bir şekilde spora verenlerden misiniz?
O zaman türlü türlü egzersiz programı ve detoksları denemeye meraklı bu bünyenin söylediklerine kulak verin derim.
İşte deneyimlerimden çıkardığım sonuçlar:
* Tamam detoks yapın, ama vücudunuzu tanıyarak. Kendinizi iki-üç gün boyunca sebze sıvılarına teslim edip harap olmak bence saçma.
En güzeli sana iyi gelmeyen besinleri keşfetmek.
Kendimden örnek: Beyaz peynirin fazla şişirdiğini anladım, o günden beri azalttım.
Şimdi aklıma bile gelmiyor, hiç yemiyorum.
* Malum, benim favorim hep pilates. Ama unutmayın, pilates zırt diye zayıflatmaz.
Kasları uzatır, sıkılaştırır, bu yüzden ilk başta zayıfladım sanırsınız. Pilates biraz da sabır işi. Yılmayıp devam edince uzun vadede alınan sonuçlar çok kalıcı oluyor.
Bir de pilateste sizi zorlayan hocalar bulun, onlara gidin. Eğer hocanız hep aynı hareketleri yaptırmaya başlıyorsa koşar adım kaçın.
* TRX egzersizleri ise son zamanlardaki favorim.
İlk kez Amerikan donanmasında ortaya çıkan TRX’in mantığı şu:
Kendi vücut ağırlığınla yerçekimine karşı hareket yapmak...
Üstelik her şeyi tavana bağlanmış bir halatla yapıyorsun. Bazı hareketler pilatesle kardeş, vücudu über esnetiyor. Bazıları ise fitness hareketlerine taş çıkartır: Zor mu zor...
TRX’i bana sevdiren ise bu işin piri Koray Yağmur oldu. Onun Nişantaşı’ndaki pilates ve TRX salonunda o kadar çok çalıştım ki... En sonunda sadece o halatlara tutunarak baş aşağı durmayı bile başardım! Bin kez tavsiye ederim Koray’ı...
* Crossfit... İşte en zorlayıcı sistem bu. Bir ara çılgın gibi yaptım, ama çabuk pes ettim. Sürekli nefes nefese, dilim dışarıda hareket yapmak bana göre değildi. Ama hızla vücut şekilleniyor, o ayrı.
* Insanity... Senden insanüstü bir performans isteyen egzersiz programı! 20 dakika filan sürüyor ama o 20 dakikayı ne siz sorun ne ben anlatayım.
Bittiğinde yerlerde sürünüyorsun, o derece!
Kısa sürdüğü için insanlara seksi geliyor bu program, ama günlük hayatında egzersizi az yapanlara pek tavsiye etmem.
Keza Insanity’nin bir benzeri olan Tabata’yı da öyle.
Paylaş