Paylaş
Fotoğrafı görünce madde madde biriktirdiğim şu binbir tilkiler üşüştü zihnime:
O ÜÇÜNCÜ GÖZ ODABAŞI MI?
* Fotoğrafı üçüncü bir kişi gayet özenerek, kadrajı çok iyi ayarlayarak, ışığı/perspektifi gözeterek, hatta “Hadi şimdi siz el ele yürüyün, ben çekiyorum” diye komut vererek çekmişe benziyor.
Hani yoldan geçen birine çektirilmemiş, orası belli.
Gizli bir prodüksiyon, ekstra bir titizlik var.
Acaba diyorum, Nihat Odabaşı olabilir mi bu üçüncü kişi?
Bu estetik (üçüncü) göz, Ergen’in yakın dostu Odabaşı’na ait olabilir pekala.
HANGİ FİLMLERİ ÇAĞRIŞTIRIYOR?
* Bir yandan film karesi bu fotoğraf. Biraz Çölde Çay biraz da İngiliz Hasta’nın atmosferini akla getiriyor ya da Patricia Kaas’la Jeremy Irons’ın oynadığı “And Now, Ladies And Gentleman” filminin ikili sahnelerini...
ÖPÜŞMÜŞLER MİDİR?
* Bu fotoğraf aynı zamanda umrede romantizm de yaşanabildiğinin kanıtı gibi. Elbette akla hemen bir sonraki sahne sorusu geliyor: Fotoğraf çekildikten sonra (en azından) öpüşmüşler midir?
Önce bebek sonra nikâh
Son zamanlarda ünlüler aleminde (Alice’in harikalar diyarından hallice bir yer) şöyle bir trend/gizli kural/böyle olsa daha iyi olur vaziyeti hakim:
Hamileyken evlenmek...
Magazin jargonunda buna çok kısa ve acımasız, önce bebek sonra nikâh deniliyor hatta.
En son diyet tanrıçası Şeyda Coşkun da (duyumlamalara göre) hamileymiş, o yüzden nikâh masasına oturmuş.
Çiftin haklarını yemeyelim, belki zaten evleneceklerdi, hazırlıklara başlamışlardı, sonra bir gün bir baktılar Şeydanım lavaboya koşturuyor.
Kendi hazırladığı yemeklerden dolayı değil tabii, hamilelik bulantıları dolayısıyla...
Neyse şimdi toparlayıp Şeyda Coşkun’u da unutarak genellersek eğer:
Ünlüler aleminin de şehirde kariyer yapan kadının da (üç-beş Meryem Uzerli tipi bekar anne hariç) günün sonunda evlilik için yegane anahtarı çocuk oluyor, olabiliyor.
Ya da: Olmaya başladı.
Çünkü çocuk haberini alınca erkek tarafı ya mecburen ya da bile isteye yıldırım hızıyla işlemlere başlayabiliyor.
Ya da: Başlamak zorunda hissediyor.
Taksiye zam, bize yine gam
İstanbul’da taksiye zam gelmiş. Taksimetre açılış ücreti 2.95 liradan 3.20 liraya çıkarılmış, aman ne güzel.
Peki şunlarda bir gün değişiklik olur mu dersiniz?
* Diyelim ki gittiğiniz yer 16 lira tutar, siz 20 lira verirsiniz. Taksici dönüp “Hiç bozuğum yok, helal et abi” der. “Tamam üstü kalsın” der, inersiniz. Ve böyle üç-beş, üç-beş derken bayağı para kaybedersiniz.
* “Şuraya gideceğim” diye binersiniz, taksici itiraz eder, “O tarafta trafik var abi!” E ne yapalım? Artık her yerde trafik var, gitmeyelim mi yani?
* Şu nemli sıcaklarda “Klimayı açabilir misiniz?” diye rica edersiniz. Önce günün sonunda 10 lira fazla mazot parası verileceği için surat yapılır, sonra açılır klima. Ama içerisi soğuyana kadar siz çoktan şeker gibi erir, bir yandan da
Çok iyi gördüm seni!
Söyleyeyim, günümüzün modern küfrü de bu:
“Çok iyi gördüm seni.”
Tamam, gayet iyi niyetle, içinden filan gelerek söyleyen de vardır tabii. Onlar istisna gezegeninden.
Ama çoğunlukla bu kalıp sosyal ortamlarda şu üç anlamla kullanılıyor. Farkına varın, uyanın diye yazıyorum (sosyal sorumluluk icabı).
* İLK ANLAMI: Aslında sohbet edecek cümle bulamıyorum/kuramıyorum seninle. O yüzden laf olsun diye “Çok iyi gördüm seni” diyorum.
* İKİNCİ ANLAMI: Bir-iki hafta evvel gördüğümde hiç iyi değildin, yorgundun, kiloluydun, bak bugün toparlamışsın, iyi gördüm seni. Estetik filan mı yaptırdın yoksa? İyi görünmen mümkün değil yoksa...
* ÜÇÜNCÜ ANLAMI: Valla istersen binbir keder içinde ol, ben öyle diyorsam öyledir, seni iyi gördüm diyorsam bana inan. Kötü gördüm
Biraz mola
Müdürüm Selim Akçin dedi ki Nazan Öncel şarkısındaki gibi; “Nereye böyle?”
Dedim ki; “İki günlük mola. Sonra (o eski medya diliyle) bomba gibi döneceğim.”
“Okey” dedi, “Çabuk dön”.
O zaman görüşmek üzere, bana müsaade.
Paylaş