Paylaş
Peki sezon finali tatmin edici miydi?
Evet, gayet!
Bir Lost gibi “Bu mudur yani?” dedirten bir final değildi.
Dark tüm şifrelerini çözdü, tüm karakterlerin nereden nereye geldiklerini tamamen ortaya koydu ve kendi yarattığı mantık çerçevesinde şık bir final yaptı.
Ama biraz daha uzasaydı, “Yeter!” diye bağıracaktım izlerken.
Çünkü:
◊ Yılı bırak; şu an kimin, hangi paralel evrenindeyiz demekten...
◊ Bu hangi karakterin kaçıncı yüzyıldaki haliydi diye arada bir kendimi dürtmekten...
◊ Havalı felsefi cümlelerin peş peşe fazla kullanılmasından...
Yorulmuştum.
Ama izlemesi kesinlikle zevkliydi.
Nedeni belli:
Kuantum dolanıklığına ilgi duyuyorum...
Paralel evrenler olabileceği teorisine kafam yatıyor...
Schrödinger’in kedisi deneyindeki sonuca “Neden olmasın ki” diyorum.
Bazen “Dejavu” dediğimiz anları -herkes gibi- yaşıyorum...
Dark da tam olarak bu hayli “kara delik” meseleleri anlatan bir dizi zaten.
Seçimini yap Neo!
Dark’ın üzerinde durduğu bir şey daha var. Aslında Lost’un ve Matrix serisi başta olmak üzere birçok yapımın kurcalamayı sevdiği bir mesele bu: “Seçimlerimiz gerçekten bize mi ait?”
Dizi boyunca karakterler de bunu sorgulayıp duruyor.
Gerçekten bu seçimi ben mi yaptım yoksa olayların ya da bir başkasının etkisiyle mi bu yola girdim?
Sonunda çoğu karakter anlıyor ki, aslında hiçbiri seçimlerini kendisi yapmıyor. Yaptığını sanıyor.
O noktada Alman filozof Arthur Schopenhauer’ın sözünü devreye sokuyor Dark:
“İnsan istediğini yapmakta özgürdür, ama ne isteyeceğini öngörmek insanın elinde değildir”.
Matrix’te mesela Kahin durmadan Neo’ya “Seçimini yap Neo” deyip duruyordu.
Seçimi Neo’ya bırakıp duruyordu. Ama Neo’nun neyi seçmesi gerektiğine dair en ufak bir fikri yoktu. Olayların nasıl ilerleyeceğini bilmediği için...
Dark’ın vizyonundan bakarsak, Neo seçimlerinde bu nedenle özgür değildi.
Düşünün: Sizden bir tane daha var
Bu olasılıklar meselesi de eğlenceli.
Düşünün:
Şu an iki çocuğunuz var, evlisiniz, bir yerde çalışıyorsunuz ama içinizde bir yerlerde çok da mutlu değilsiniz. Sadece yetinmeyi öğrenmişsiniz.
Oysa başka bir paralel evrende sizden bir tane daha var. Aynı kişi ama başka seçimler yapmış. Ve o tam aksine bayağı mutlu hayatında!
Çünkü geçmişte bir gün, karşıdan karşıya geçecekken aklına başka bir şey gelmiş ve eve geri dönmüş.
Siz ise karşıdan karşıya geçip yola devam etmişsiniz.
Bunun gibi basit, anlık seçimler başka hayatlar yaşamanıza yol açmış.
Böyle düşününce de insan, her anının bin tane olasılıkla örülü olduğunu görüp kafayı tatlı tatlı sıyırabiliyor.
Hayat, ikna olduğun şeye dönüşüyor
Gaye Su Akyol bu tür konuları konuşabileceğiniz şahane bir insandır.
Karantina günlerinde Yuzu dergisi için konuştuğumuzda ona şu kuantum sorusunu sormuştum:
“Geçmişte çok önemli bazı kararları vermeyip yoluna başka türlü devam etmiş paralel Gaye’ler olabilir mi şu anda? Eğer olduğuna inanırsan ve bir olanağın da olsa, hangi Gaye’nin hayatını merak edip takibe alırdın?”
Gaye soruma şöyle yanıt vermişti: “Biz henüz kuantum fiziğinin emekleme dönemindeyiz ve bildiklerimiz çok sınırlı ama şunu tüm atomlarımla duyumsuyorum:
Kâinat sonsuz olasılıklardan oluşuyor ve bir yerlerde paralel ‘ben’in olma olasılığı, 256. gezegende yaşıyor olma olasılığım, verdiğim her kararın, aklımdan geçen her düşüncenin yeni bir kâinat açma olasılığı, uzay denilen boşluğun, içinde yaşadığımız bir canlının iç organları olma olasılığı... Bunlara eşit mesafedeyim!
Herhangi birine ikna olmak zor. Yazılımda orayı bilerek flû ve bilinmez bırakmışlar. Hayat ikna olduğun şeye dönüşüyor.
İşte bu yüzden neye ikna olduğun konusunda tetikte olmalısın.”
Paylaş