Ukalalıktan değil ama cidden yerli dizilere katlanmak her baba/ana/oğul (tüm family) yiğidin harcı değil.
Ama dışarda yaprak kımıldamayıp da evde donakaldı mı insan, ister istemez neler oluyor bu yeni hede hödö dizilerde diye takılıp kalabiliyor.
Şahsen bana bir-iki gece yetti. Yenilerin hepsinden birer parça izledim.
Topladığında hepsi bir bütün oluyor zaten. Vakıf oldum yani, erdim yeni dizilerin, hatta tümünün sırrına. Ki gizli saklı değil, aşağı yukarı herkes biliyor, bile bile tav (reyting) oluyor işte.
Bir adet S.M.G.B.F.D (Sınıfından Memnun, Gururlu, Bıçkın, Fakir Delikanlı), onun hemen karşısına bir adet U.S.C.İ.B.M.M.K (Uzun Süredir Cinsel İlişkide Bulunmamış Mutaassıp Mahalle Kızı) ya da tam tersi Z.A.M.A.S.P.A.A.K (Zengin Ama Mutsuz, Ailesiyle Sorunlu, Prens Arayan, Akmerkez Kızı).
Onlara eşlik eden köşe bucak karakterler de az çok aynı paralelde: Müşfik anne-baba, fakir oğlanın yükselme hırsı içindeki erkek kardeşi (gerekirse mafyaya bulaşabilir), zengin kızın sinir erkek kardeşi (ablasının aşık olduğu adamdan nefret edebilir)...
Böyle devam ediyor yani, kombinasyon çok.
Takıldığım bir diğer şey şu: Neden hem iyi huylu hem de orta halli olanların evleri hep eski İstanbul mahallelerinde, yüksek tavanlı, konağımsılardan seçilir? Bu bir Osman Sınav geleneği midir?
Bakınız son dizisi Pusat’ta yine böyle evler vardı üstadın. Otantik turistik.
Madem öyle neden hiç Gaziosmanpaşa’da çekilmez bu diziler? Ya da Ümraniye’de filan.
Dar alanlara/diyaloglara sıkışmış yerli dizilerden çok şey beklememek lazım tabii... (Bir tek "Bıçak Sırtı"dan bahsediyorlar, çekimleri şahane diye, ona denk gelmedim, izleyince yazarım artık).
(* ) BAŞLIĞIN AÇILIMI: Ne Olacak Bu Yerli Dizilerin Hali?
Yine bana rezil günler kaldı
Hülya Avşar, "Ben dahil herkes rezil" diyerek hem camiasına hem de kendine karşı müthiş bir özeleştiri yapmış gibi görünüyor. Ben kuşkucuyum, gerçekten öyle midir merak ediyorum. Yeni ve de bir çıta yukarda görünen (ya da görünmeye çalışan) duyarlı (çevreye/halka/memleket sorunsallarına) programının tanıtımı için yapılmış olmasın bu çıkış?
Diyebilirsiniz ki, geç olsun ama güç olmasın.
Ya da bir kılıfı olsun ama yeri gelince laf gediğine yine de sokulsun. İyi de bu zamana dek neredeydi Avşar (kızı/hatunu/kişisi), biraz geç kalmadı mı rezilliğin farkına varmak için? İlla dibe mi vurmak gerekiyordu?
İsveç’le ilgili son bir-iki not
n Tamam, sayısal becerim sıfır. Elbette yüzde 51/yüzde 52 hatasından bahsediyorum. Şimdi "o da ne" diyene anlatamam, meraklısı dönüp cuma yazısını hatmedebilir yeniden.
Neyse, önemli olan şu: Herkes anlamış ana fikri. Ama bu hatayı görmezden gelmemi gerektirmiyor. Çünkü hain ve tatlı zalim bazı okurlardan, "Yahu bunun toplamı yüzde 103 ediyor" diye e-posta’lar aldım ki, hani istesem de yapamam. Doğrusu yüzde 48/yüzde 52 olacaktı tabii. Şimdi oldu mu?
n Stockholm’ü, hatta tüm İsveç’i özetleyen bir kelime varmış meğer: Lagom. Sadece İsveçce’de net bir karşılığı olan, İngilizce ya da Türkçe’ye çevrildiğinde ancak birkaç kelimeyle özetlenebilen bir kelime Lagom. Peki Lagom ne? Kısaca şu: Ne çok ne az, ortalama, kararında, yeterince... Ya da benim anladığım kadarıyla lagom: Abartmamak.
Sokakta dolaşırken kimin zengin kimin fakir kimin orta halli olduğunu kestirmeniz mümkün değil. Tamam, bizden çok kazanıyorlar ama çok kazanan, bunu belli etmek için özel çaba sarfetmiyor. Cipiyle hava atmıyor, korumalarla mekana girmiyor. Aksine böyle yapan aşağılanıp dışlanıyor.
n Ve Kungshollmen. Bir restoran burası. Stockholm’ün en hip restoranı. Özelliği şu: Aynı restoranın içinde hem suşi hem ızgara et hem dondurma hem de kokteyl bar var. Aynı anda suşi isteyen bir cinsle et isteyen bir başka cinsi biraraya getiren bir yer. İlham almak isteyenlere duyurulur...
NY’ta neler oldu/oluyor
Haberleri New York’tan, hadisenin tam göbeğindeki birinden, yani Emre’den (Ertürk) alıyorum. "New York Moda Haftası bitti, ama hálá etkisi sürüyor" diyor Emre. Bu arada o da az yorulmadı.
NY Moda Haftası kapsamında çok özel bir defile ve davet gerçekleştirdi.
Defilede, uzun süredir üzerinde çalıştığı Emre NY kadın/erkek jean pantolonlarını, ayakkabıları, ayrıca abiye ve tasarım tişörtleri sergilemiş Emre.
60’ların Paris stiline uygun bir şekilde gerçekleşen defile sonrası Burak Karaçam’ın New York’ta yeni açtığı Pera adlı restoranda ünlü konuklar ağırlanmış.
Mesela, New York’un tarihi Historic Roosevelt House’unu satın alıp kendi evine çeviren Credit Suisse’in başkanı Vikram Gandhi’nin eşi Meera Gandhi ve Robert F. Kennedy’nin 11 çocuğundan en büyüğü olan Kathleen Kennedy.
"Çok yoruldum ama değdi" diyordu Emre... Hakikaten bunca çabaya değmiş olmalı. Keşke orada olabilseydim.