Paylaş
Çünkü hâlâ “sen, ben, bizim oğlan”a yapılıyor defileler.
Moda tasarımcısının gözbebeği olan ünlü oyuncu ya da ünlü sosyetik mutlaka defileye çağrılıyor.
Onlar da elbette sürekli giyindikleri tasarımcıyı kıramıyor.
Oralara kadar gitmişken üç-beş kare fotoğrafları alınıyor dergiye/gazeteye konulmak üzere.
Karşılıklı faydacılık hesabı...
Bazen daha ileri gidiliyor, tasarımcının kankası olan ünlü kişi podyuma da çıkartılıyor. Böylece defileye daha çok ilgi sağlanıyor.
Moda tasarımcısının yakın çevresi ise zaten orada oluyor.
Onlar da “ay çok güzeldi di mi?” tadında ortada dolanıp sonra sosyal medyaya abanıyor, “Yıkıldı, şahaneydi” diye diye...
Bir de sabahtan akşama kadar orada mesai yapan “kim bunlar?” takımı var.
En çok göze çarpanları: Renkli çorap giymiş erkekler ve düğüne geldiğini sanan, mesleği muhtemelen nafaka parası yemekten ibaret frapan giyimli kadınlar...
Yani bu defilelerin çoğu bizim ellere yapılıyor.
İkinci gün gittiğimde durum aynen böyleydi.
Her şey fazlasıyla lokal ve sıkıcıydı.
Bugün ve yarın durum değişir mi bilmem.
Ama şunu söyleyeyim: Moda haftası İTÜ Taşkışla binasında yapıldığı zamanlarda bile ortalıkta daha fazla yabancı editör/blogger/alıcı dolanıyordu.
Hatta Özlem Süer’in Kızkulesi’ndeki defilesini anımsıyorum.
Kızkulesi yabancılarla dolup taşmıştı.
Yani etkileşim o amatör zamanlarda bile globaldi, şimdiki gibi fazlasıyla yokuş aşağı lokal değil...
Bunlar zaten olmuş
Moda Haftası’nın içi bizi yakar, ama dışı gayet şıkır şıkır.
Çünkü Kara-köy’deki Antrepo alanı lounge’uyla, basın alanıyla filan gayet şık...
Çünkü içeriye girme/oturma problemi artık çözülmüş. Herkese girişte numaralı oturma bileti veriliyor.
Çünkü ortadaki podyuma basa basa oturma yerine ulaşma olayı halledilmiş. Podyum kalkmış, zeminde yürüyor artık mankenler.
Moda Haftası’na dair felsefi sayıklamalar
Defileleleri izlerken rastlaşıp konuştuğum April Yayınevi’nin sahibi Egemen İpek, DB Berdan’ın yaratıcısı Deniz Berdan ve Adam in Town adlı online erkek dergisinin editörü Alexander Kokoskeriya ile dönüp dolaşıp aynı şeyi konuştum:
? Moda eğlencedir, para getiren bir sektördür ama aynı zamanda tasarımcının bir derdi, anlatmak istediği bir hikayesi olsa daha özgün ve unutulmaz olmaz mı?
? Elbette bizde böyle isimler var. Ama ya o derdi/hikayeyi çok fazla ön plana çıkarıp kıyafeti hepten unutuyorlar ya da tamamen alıcının ortalama zevkine göre şıkır şaklaban şeyler yapıp hikayeyi hiçe sayıyorlar...
Van Magazin!
Van’da aylık bir magazin gazetesi yayın hayatına başlamış.
Gazetenin sahibi Muhammet Hatipoğlu beş bin adet bastıkları Van Magazin’in büyük ilgi gördüğünü söylüyor.Magazin deyince akla hemen İstanbul’da yaşayan ünlüler ve İstanbul mekanları geliyor, ama öyle değil işte.
Her şehrin kendine göre bir magazini var: Sadece orada yaşayanların tanıdığı/konuştuğu kişiler ve onların gittikleri mekanlar...
Tüm bunların bahsedildiği bir gazete neden olmasın ki?
Van Magazin bunun kanıtı olmuş gibi.
Hıncal Uluç ağzıyla tebriklersek:
Bravo Muhammet Hatipoğlu!
Paylaş