Paylaş
Bu ne zaman gerçekleşir bilmiyorum ama o sırada kaçırdıkları bir kitle var.
O da halihazırda evden çalışan beyaz yakalılar.
Evden çalışmak herkes için kolay bir durum değil.
Kendini eğitmek, disipline sokmak
ya da ev kalabalıksa önündeki işe odaklanmaya çalışmak.
Oysa gündüz çok da iş yapmayan, daha çok akşam müşterisi olan mekanlar bazı masalarını çalışma alanı gibi düzenleyebilir.
Hatta her gün aynı masada çalışmak isteyene, o masayı rezerve edip ona göre bir bedel alabilir.
Mesela çok odalı zincir otellerin bazıları Amerika ve İngiltere’de bunu uygulamaya başladı.
Madem turist ve iş seyahati için büyük şehirlere gelen giden halihazırda yok, o zaman odalar boş mu dursun?
Evden çalışmaktan bıkmış şehirdeki lokallere odaları kiralamaya başladılar.
Üstelik konaklama şartı koymadan...
Pekala mekanlarda da aynısı olabilir.
Çünkü her gün evden çalışmak yerine arada kafeye gidip çalışmak psikolojik olarak kurtarıcı bir durum.
Evet, zaten gündüzleri bazı kafeler ofis çalışanlarıyla dolup taşıyor.
Herkesin önünde bir bilgisayar, tıkır tıkır çalışıyor.
Ama olayın daha profesyonel bir hizmete dökülmesinden, mekanın bir bölümünün sırf çalışanlara ayrılmasından bahsediyorum.
Mekanların kaçırdığı nokta bu.
Mona Lisa mı? Abartmayalım...
NFT pazarı coşarak taşarak şahlanmaya devam ediyor.
Twitter’ın kurucusu Jack Dorsey tarafından atılan ve platformdaki ilk tweet olma özelliğini taşıyan gönderiyi 2.9 milyon dolara (yani yaklaşık 23 milyon lira) satın alan Türk asıllı iş insanı Sina Estavi şöyle demiş:
“Dijital varlık biçiminde bir insanlık tarihi parçası. Bundan 50 yıl sonra insanlık tarihinin ilk ‘tweet’inin fiyatının ne olacağını kim bilebilir? Ben dijital dünyanın Mona Lisa’sını satın aldım”.
Estavi’nin ilk iki cümlesine katılıyorum.
Doğru, 50 yıl sonra o ilk tweet bir dijital arkeolojik kalıntı muamelesi görüp çok değerli hale gelebilir. Ama o ilk tweet’e dijital dünyanın Mona Lisa’sı benzetmesini yapmak çok abartılı.
Çünkü bu bir sanat eseri değil.
Hatta NFT pazarlarında satılan çoğu “şeye” sanat eseri olarak da bakılmıyor.
Bir gün değerlenir umuduyla alınan dijital varlıklar onlar.
İşin özeti: Mona Lisa’yı bu işe karıştırmamak en doğrusu.
Oraya çoktan geldik
Birini alıkoyup dövmek, ardından şiddet görüntülerini Instagram profilinin hikâye bölümünden gururla, övünerek paylaşmak...Önceki gün bunu da gördük. “Delikanlı” lakaplı Fırat K. adlı şahsın yaptıklarından bahsediyorum. Olayın içinde her şey vardı: Nefret suçu, şiddeti göstermekten çekinmemek, “Bana nasılsa bir şey olmaz” tavrı...Hani “Nereye gidiyoruz böyle?” denilir ya her şiddet olayı sonrası. O yer neresiyse çoktan geldik bile.
Paylaş