Paylaş
Kapılar kapandıktan sonra arka arkaya sürekli şu anons yapıldı:
“Sayın yolcularımız lütfen ortalara doğru ilerleyiniz, kapıların önünde yığılmayınız.”
İçimden dedim ki, “E anladık, bu kadar çok anons yapılmaz ki.”
Ama sonra anonsa hak vermeye başladım.
Çünkü kapıların önü her durakta daha fazla şişmeye başladı, orta kısımlar ise gayet rahattı.
Ve kimsenin de o kadar tekrarlanmasına rağmen anonsa aldırdığı filan yoktu.
Çünkü üç durak sonra inecekse bile herkes kapının önünde durmayı yeğliyor, bir an önce çıkıp gitmek için.
Ezelden telaşlıyız ya, herhalde o sebep..
Aslında bu kural tanımazlık galiba genlerimizde var.
Bir örnek de cumartesi gecesinden:
Nişantaşı’nın trafiğe kapalı Atiye Sokak’ının başında bir tane Range Rover park etmişti.
Sokağın başına bir adet meteor düşmüş misali, orada öylece duruyordu dev cip.
Ya sahibi bizzat park etmişti ya da civardaki mekanların valeleri oraya park etmeyi uygun görmüştü.
Sonuç ne olursa olsun değişen bir şey yok işte:
Her yerde kafamıza göre davranmayı seçiyoruz.
Tom’un mutfağında en çok ilgi neye gösterildi
Jamie’s Italian’dan sonra bir İngiliz markası daha nihayet Zorlu’daki yerini açtı.
Ünlü şef Tom Aikens’ın Tom’s Kitchen’ı.
Londra’da olduğu gibi buradaki Tom’s Kitchen’ın da olayı menüsündeki tüm malzemeleri direkt lokal üreticiden alması. Mutfağında bekletilmiş ürüne yer vermemesi.
Bu yüzden pazartesi gecesi mekana gittiğimizde mesela dana burger yiyemedik.
“Maalesef kalmadı, bitti” dediler.
Çünkü o gece en çok ona talep olmuş.
İster istemez balık seçeneklerine yöneldik.
Ama ne arkadaşım yediği somonlu Balık Pie’ı sevdi ne de ben çipurayı. Üstelik çipura 50 liraydı, pahalı yani.
Tom’s Kitchen’da en iyisi et yemek (en azından verilen paraya değer) ya da kahvaltı yapmak.
Çünkü kahvaltı menüleri gayet zengin.
Bu arada mekanın tüm ekibi çok iyi çalışıyor, çok kibarlar...
Neo’nun turnikesi
İstanbul’un bir dönem popüler mekanı olan Neo hafta sonu tekrar açıldı.
Hem de ilginç bir uygulamayla. Mekan kapısına bir adet turnike koymuşlar.
“Nedir bu? Kart mı basılacak girişte?” diye düşünürken mekan sahibi Yaşar Bulakbasa konuyu aydınlattı. Meğer bir süre sonra üyelik sistemine geçilecekmiş ve üyeleri gözünden tanıyacakmış bu turnikeler!
Şaka değil, basbayağı gözünüzü tarayan bir üyelik sistemi konulmuş.
Orada kendinizi tanıttıktan sonra mekana her gelişinizde turnike sizi yüzünüzden tanıyacak ve hop içeri gireceksiniz.
Bana kalırsa zorlama ve soğuk bir yöntem olmuş.
Ve de fazla bilim kurgu.
Tom Cruise’un Minority Report (Azınlık Raporu) filmini anımsatan...
Üyelik sistemi bizde tutar mı
Üyelikten laf açılmışken... Dün gece Kuruçeşme’nin yenisi Members’da bir parti vardı. Sibel Arna’nın ev sahipliğinde.
Partide ayrıcalıklı üye kartları dağıtılıyordu.
Üyelik sisteminin bu topraklarda tutmayacağını düşünüyorum.
Parasına göre üyelik versen bir dert, kişinin sosyal çevresine, parlak kariyerine bakıp üyelik versen ayrı bir dert.
İki tarafın da birbirine o kadar sıcak hisler beslemeyeceği aşikar.
Yani yine zorlama bir durumla karşı karşıyayız.
Partinin ayrıntıları mı? Onu sonra (yani cuma) anlatırım...
Paylaş