Paylaş
Time Out dergisi son sayısında Levent Yüksel’le yaptığı röportajda bu soruyu sormuş.
Şöyle yanıt vermiş Levent: “Çağıran olmadı çünkü. İsteselerdi seve seve söylerdim. Değişiklik olsun diye yeni isimlere yer vermek istediler herhalde, hayırlı olsun”.
Doğru, albümde yeni isimler, gruplar çoğunlukta.
Ama onların yanı sıra, mesela Sertab Erener de var.
Sertab varken Levent Yüksel’e de bir şarkı söyletmeleri gerekirdi.
Çünkü Levent’in ilk albümü, tamamen Uzay Heparı’nın düzenlemelerinden, yaratıcı fikirlerinden oluşuyor.
Tribute’u hazırlayanların bunu görmezden gelmeleri hoş olmamış.
Yine de Levent alınmayıp “Hayırlı olsun” demiş ya, bu da az bulunur bir hoşgörü...
House Cafe ödülü hak ediyor mu
Time Out demişken, derginin son sayısında geleneksel yeme içme ödüllerini açıklamışlar.
En iyi yerli restoran zinciri dalında The House Cafe’ye ödül verilmiş.
Bu konuda bir eleştirim var. Evet, House Cafe’nin yedi yıl içinde gösterdiği başarı tartışılmaz. Şehrin en gözde noktalarında şubeleri var.
Hatta Nişantaşı’nda iki adım arayla iki şubeleri mevcut.
Ama, “The House her gün bir yerde açılıyor ve kalitesini ilk günden beri bozmuyor” tezinin doğruluğundan çok da emin değilim.
Hatırlarsınız, bir ara Teşvikiye House’da gerçekleşen “Salata tabağına yapışmış salyangoz”u ve servis ekibinin kaba tavrını yazmıştım.
Bu yazı sonrası diğer House’larla da ilgili birçok (zincirleme) şikayet maili geldi.
Kısacası Time Out’un ödülü şöyle olmalıydı: Zincir olma konusunda başarılılar, ama aynı kıvamı/özeni tutturmada bu yıl sınıfta kaldılar.
Bir dahaki seneye...
Patrica Kaas’ın karizması yerle bir
En azından benim için. Çünkü kendisinin katıksız hayranıydım.
Hatta İstanbul’da Türk Kalp Vakfı yararına verdiği konseri müthiş bir hazla seyretmiş, Jeremy Irons’la oynadığı çöl atmosferli o bayık
“And Now Ladies And Gentlemen” filmine bile bayılmıştım.
Ama Eurovision’a katılma kararını duyunca yıkıldım.
Ne gerek vardı? Kaas’ın buna ihtiyacı mı vardı?
Belki de var, bilemem.
Ama Avrupalı çoğu hayranı için de Kaas’ın Eurovison macerası aynı kekremsi tatta, eminim.
Yani bu, Sezen Aksu’nun Eurovision’a katılmasıyla eşdeğer bir durum, neredeyse...
Kısacası: Ah Patricia ah! Hiç gerek yoktu...
Kadınlar rekabette, ya erkekler?
Geçen çarşamba yazmıştım, “Kadınlar, birbirlerini bile ittirmekte sakınca görmüyor erkekler için” diye. Nerede? Barlarda tabii.
Evet, müthiş bir rekabet söz konusu barlarda. Had safhada hem de.
Erkeklerin bu konuda ne yaptığına dair mailler geldi.
Lakin ben tembellik yapıp mailleri tek tek yayınlamak yerine sadece bir okurun cümlesini alıntılıyorum (aslında anonimliyorum) buraya:
“Herkesle, her şeyi yapıyorlar”.
Sanırım durum anlaşılmıştır, dağılalım...
Paylaş