Paylaş
Son olarak Levent Yüksel, “Eurovision zaten beste ve şarkı yarışması değil. Gay’lerin yarışması! Katılmadığımız isabet olmuş. Gay’ler gidip birinciyi belirliyor” açıklamasını yaptı, ortalık karıştı.
Levent Yüksel’e açıp sordum, “Yahu ne demek istedin?” diye.
Laf lafı kovaladı, başka şeyler de konuştuk tabii.
- Eurovision’un yeniden moda olmasında Avrupalı gay’lerin etkisi var, doğru. Ama açıklaman küçümser bir havada sanki...
Bana ayaküstü Eurovision’u sordular. Ben de, “Katılmıyor oluşumuz isabet olmuş” dedim ve şunu ekledim, “Eurovision gay’lerin süper eğlendiği bir beste yarışması.”
Tüm söylediğim buydu. Ama haber saptırıldı. Beni az çok tanıyorsun, aşağılayacak bir şey söyler miyim? Çok üzüldüm böyle bir haber çıkınca...
- Yine de dümdüz sorayım: Homofobik misin?
Yapma! Ayrımcılığa çok karşı biriyim. Cinsel tercihini alenen belli eden ya da gizleyen onlarca arkadaşım var. Sonuçta dünya hepimizin ortaklaşa yaşadığı bir yer. Bütün varlıklar tercihlerine kendileri karar verir. Ve o tercihler beni ilgilendirmez. Buna gayet saygılıyım.
SERTAB BANA BOZULMAZ
- Eurovision açıklamana Sertab Erener de bozulabilir...
Sertab bozulmaz bana. Benim böyle bir şey söylemeyeceğimi bilir. İnsanları çok sever ve sayarım. Bu sevgiye karşılık onlar da beni sever. 20 sene sonra bu denli değişmez insan.
- Peki sence en güzel Eurovision şarkımız hangisiydi?
En güzeli MFÖ’nün Diday Diday Day şarkısıydı. Elbette Sertab’ın “Every Way that I Can” şarkısı da süperdi.
- Yarışmaya katılma teklifi gelse gider miydin?
Düşüncesi bile kötü! Bir şarkı yapacaksın ve o şarkıya 20 ülke puan verecek. Neye göre, kime göre? Çok teşekkürler, ben almayayım.
- Eurovision’u bir kenara bırakalım... Gündelik hayatında kendine özgü takıntıların olduğunu duymuştum. Mesela günde bir öğün yemek yediğin doğru mu?
Doğru, sadece akşamları bir öğün! Ama aç kalmıyorum. Çünkü tatlıyla aram iyi. Yoksa kötü mü demeliydim? Zira çok tatlı yiyorum.
Türkçe şarkı dinleyemiyorum
- Şu anki şarkıcı ya da gruplardan en çok takip ettiğin kim var?
İşin aslı şu ki, Türkiye’de yapılan albüm ve gruplardan bihaberim. Çünkü Türkçe dinleyememe gibi bir durumum var. Takip ettiğim diyemeyeceğim, ama gördüğüm zaman ne güzel müzik yapıyorlar dediğim maNga, Mor ve Ötesi, bir de Hayko Cepkin var.
- Müziğinde rock, arabesk, makam müziği, hatta caz iç içe geçiyor. Bu karışımı özellikle mi planlıyorsun?
Çok çok eskiden bir otelde çalışıyordum. Yemek müziği denen şeyle başlardık programa. Sonra orkestradan bir arkadaş İngilizce, İspanyolca, hemen ardından da Türkçe söylemeye başlardı. Arkasından oyun havaları çalardık! Son olarak da disko dediğimiz hızlı yabancı şarkılarla bitirirdik. Şarkılarımda yaptığımda bu. Hepsini karıştırıyorum. Ama bunu özellikle planlamıyorum.
“BENİ UNUTMA’YI SEVİYORUM, ÇÜNKÜ...”
- Her röportajında bir şekilde Sezen Aksu geçiyor. Sezen’li bir anını sormayacağım. Sadece en sevdiğin ve pek sevmediğin iki Sezen şarkısını soracağım.
En sevdiğim Beni Unutma şarkısı. Çünkü özel bir nedeni var. Beynimden rahatsızlandığım dönemdi. Konuşma lobumda bir arıza olduğunu, ancak şarkı söyleyebileceğimi belirtmiş doktorlar.
Bunun üzerine Sezen ve Sertab yanıma gelmiş. Doktorum Sema Hanım, “Bize bir şarkı söyler misin?” diye fısıldamış kulağıma.
‘Beni Unutma’yı söylemeye başlamışım. Nakarata gelince Sezen ve Sertab ağlamaya başlamış. Böyle bir hikayesi var o şarkının bende.
En sevmediğim şarkıya gelince... Nedendir bilmiyorum ama, “Kavaklar” şarkısını duyduğum zaman yüreğim daralıyor.
- Ufukta bir sit-com projesi mi var? Nedir o?
Evet, adı “Ayıkla Pirincin Taşını”. TRT’de yayınlanacak. Çekimlere ocak ayında başlayacağız.
Yılbaşı kutlamaları bitmez
Son yılların eğlenceli olduğu kadar yorucu şehir adeti de bu:
31 Aralık tarihinden önce ofiste, barda, orada burada yeni yıl kutlaması yapmak...
Nitekim bu yeni yıl kutlamaları bitmek bilmiyor, 31 Aralık’tan sonra herkesin üzerine bir depresif yorgunluk düşüyor.
Toparlanmalar ocak ayının ortasını buluyor.
Neyse, işte en son katıldığım iki “erken” kutlamadan ayrıntılar:
- HARDAL’DA yapılan kutlamada ortaya karışık hoş bir sentezella mevcuttu.
Bahçedeki koca masada birbirlerine aldıkları yılbaşı hediyelerini özenle takdim eden kabarık saçlı Nişantaşılı hanımefendiler vardı.
İçerideki barda ise yeni kuşak, yani 90 ve sonrasında doğanlar...
Şimdi aklıma geldi: Hardal, Nişantaşı’nın La Boom’u olabilir pekala.
Umarım bu tespitten sonra La Boom cemaati yine alınmaz!
- MİNYON’DA ise kalabalık bir ara sokağa taştı ve yoldan geçmeye çalışırken önündeki arabayı ezmek üzere olan dev kamyonu şahane bir ıslıkladı, protesto etti.
Gördüğünüz gibi bugünlerde her yerde bir ayaklanma hali var. Üniversitesi, barı fark etmiyor...
Paylaş