Paylaş
St Barths, St Tropez ve Cannes’dan sonra Marmaris’teki D Maris Oteli içinde de bir şubesi olan havalı Fransız restoranı La Guerite’de bir masadayım.
Masadaki ortam tam anlamıyla uluslararası.
Sağ tarafımda Lübnan asıllı bir Kanadalı. Vancouver’da yaşıyormuş.
Hemen yanında İran asıllı bir Kanadalı.
Karşımda ise gördüğüm en eğlenceli çift: Biri İtalyan diğeri Türk.
Kanadalılar tatillerine Bodrum ve Alaçatı’yla devam edecekmiş.
Alaçatı’yı duyunca şaşırıyorum.
Sonuçta yabancı turistin Alaçatı’ya gitmesine pek alışkın değiliz. Alaçatı adına şahane bir durum.
Bu arada La Guerite’in tüm masaları neredeyse yabancı turist dolu.
“Pandemi turizme yaradı” diye düşünüyorum içimden.
O sırada “24.00’ten sonra müziğin yasaklandığı” haberini okuyorum.
İlerleyen dakikalarda Kanadalılar endişeyle bana soruyor, “Artık müzik yok mu, Yasak mı” diye.
“Ne ara haberiniz oldu” diye şaşırıyor, sonra yanlış anlamayı düzeltiyorum, “Hayır, sadece gece yarısından sonra yasak geldi.”
Bu arada 1935’ten bu yana varlığını sürdüren La Guerite’in en belirgin özelliği eğlencenin geç öğle yemekleri sonrasında başlaması ve akşamın ilk saatlerine dek sürmesi.
O gün de öyle oluyor.
Tüm masalar ayağa kalkıyor.
Mykonos’taki Nammos hesabı.
Türk medyasındaki o malum bir mekanı başka bir yere benzetme tutkusu az biraz bende de var.
“Burası yerli Nammos olmuş” diyorum içimden.
O sırada Ezhel’in “Felaket”i çalıyor.
Benim uluslararası masa şarkıyla öyle bir coşuyor ki, anlatamam.
İtalyan arkadaşımız şarkıyı zaten biliyormuş, bayıldığını söylüyor.
Kısacası o gün La Guerite’de içimden düşündüklerimi şimdi yeniden tekrarlıyorum:
Turizm ağustos itibariyle en iyi zamanlarını yaşıyor...
Müzik 24.00’ten sonra yasak olunca ne olabilir?
◊ Erken eğlence zaten moda olmuştu. Birçok mekanda canlı müzik ya da DJ performansı saat 22.00 gibi başlıyordu. Mesela Nişantaşı’nda Must epeydir böyle yapmaya başlamıştı. Kısacası her şey çok daha erken başlayacak.
◊ Peki müzik 24.00’te kesilince insanlar mekanı terk mi edecek?
Hiç sanmıyorum. Zaten müzikle beraber en fazla salınırız biz, çılgın bir şekilde dans etmeyiz. Dolayısıyla müziğin olmaması sosyal mesafesizliğe engel olmayacak.
◊ Ev partileri hız kazanacak. Herkes “Ben katiyen gitmem” diyecek ama iki gün sonra arkadaşının ev partisinde bulacak kendini.
Malum bizde böyle: Dışarıya karşı hep içi boş atıp tutmalar, sonra kendini işin içinde bulmalar...
Oh be, sanat!
Uzun süredir şehir ölü gibiydi. Dün ilk hareketlenmeler, kıpırdanmalar başladı. Önce güncel sanat etkinliği FAM İstanbul Kabataş’ta açıldı. Sergilerin ana üssü Setup’taki kalabalık sokağa taşmıştı. Dolapdere’deki Arter de beş sergiyle sezonu açtı.
Özellikle birbiriyle bağlantılı, ses ve sessizlik üzerine olan sergileri meraktayım.
Kişisel gündemim: Unlu bit
Evet kişisel gündemim bir bitle alakalı!
Hayır ben bitlenmedim, bahçede baktığım bitkiler bitlendi. Unlu bit, İngilizce adıyla “mealybug” aslında geçen yazdan beri tanışık olduğum bir baş belası.
Bitki sevdalıları yakından bilir. Bu bit bir dadandı mı, yapraklar yavaş yavaş kurumaya başlar ve bitki ölür. Şimdi ev bitkileri olsa tamam; Arap sabunu suyuydu, oksijenli suydu gibi formüllerle baş edebilirsin. Ama bahçede pek bunlar kâr etmiyor.
Zirai tarım ilaçları da bir yere kadar. Onlar da hem doğanın dengesini bozuyor hem de geçici çözüm.
Nitekim bir kere uygulamışlığım var.
Şimdi umudum uğur böcekleri. Çünkü uğur böcekleri unlu biti yiyerek yok ediyormuş!
Kıssadan hisse: Doğada her şeyin çözümü kendi içinde var aslında...
Gel gör ki kışlar artık ılıman geçtiği için unlu bit yine de tamamen yok olmuyor.
İstanbul’daki çınar ağaçlarının erkenden sararan yapraklarına bakın, vahim durumu anlarsınız.
Çoğunun yaprağı unlu bite yenik...
Paylaş