Paylaş
İçinden geçtiğimiz şu zor pandemi günlerinin hareketi bereketi ise Kuruçeşme’den geldi.
Hali hazırda burada Alaf ve Inari gibi iki sevilen popüler mekan vardı, şimdi onların hattına iki yeni bar eklendi: Scatola ve Goose.
Scatola’yla aslında bu yaz ilk önce Alaçatı’da tanışmıştık, şimdi de Kuruçeşme’de açtılar İstanbul şubelerini.
Mekan görkemli dev avizesiyle hemen fark ediliyor, “Ben buradayım” diyor zaten.
Goose ise çok iyi düşünülüp tasarlanmış bir kokteyl bar.
Tavandaki göz alıcı sanat eserinden arka taraftaki Marakeş esintili nefis avlusuna kadar her detay iyi bir zevkin ürünü. Goose’un tapas ayarındaki doyurucu atıştırmalıkları ise genç şef Ece Yanardağ’ın elinden çıkma.
Özellikle fermente edilmiş erik soslu mantar daha önce hiçbir İstanbul mekanında rastlamadığım bir tabak. Leziz, yenilikçi, beklenmedik...
Doğrusu bu dönemde yatırım yapmak bir risk.
Her iki mekana bu açıdan bin tebrik.
Laila’lar Reina’lardan bugünlere
Peki eskiden, çok eskiden Kuruçeşme hattı hangi mekanlarıyla konuşulurdu?
İçinde birçok restoran ve dev dans pisti barındıran, en az bin kişi kapasiteli büyük mekanlarıyla...
O çılgın süreç Alarko Grubu’nun Pasha’sıyla başladı, daha sonra onun yerine Laila açıldı.
Son olarak da Sortie.
Reina’nın olduğu yere ise önce Havana, ardından çok kısa bir dönem Chinawhite açıldı. İngiliz menşeli Chinawhite’ın ömrü fazla sürmedi ve Reina böyle ortaya çıktı. Reina’yla birlikte Kuruçeşme hattının Lale devri başladı.
Ama o trajik olay neticesinde Reina’nın yolculuğu beklenmedik bir şekilde noktalandı.
Ve şimdi yine yeniden Kuruçeşme hareketleniyor.
Ama bu kez az kapasiteli, mahalle barı havasındaki samimi, şık barlar ve özgün karakterli şef restoranlarıyla...
Kısacası eski görkemli mekanların yerini samimi ve küçük mekanlar alıyor.
En iyi İstanbul manzarası burada
Önceki gün Karaköy’deyim.
İrili ufaklı kafeler arasında dolanıyorum.
Hepsinin sokağa bakan ön kısmı tıklım tıklım.
İç kısımlar ise tenha.
Derken sahil tarafına doğru çıkıyorum. Hâlâ buradaki inşaatlar bitmiş değil, devam ediyor. İnşaatı ve dolayısıyla önündeki denizi kapatan panoların üzerinde ise İstanbulluyla dalga geçen bir yazı var:
“Şehir senin, deniz senin.”
Az ileride ise yeni, gıcır gıcır bir otel açılmış: JW Marriott Bosphorus Oteli.
Tarihi Alemdar Han’ın yenilenmiş hali olan otelin içine girince Paris’e gitmiş gibi oluyorsunuz.
Oranın binalarını ve pasajlarını andırıyor çünkü.
Dozunda süsü ve şatafatı da cabası...
Otelin en tepesinde ise yeni açılmış bir teras bar var: Sky.
Hiç abartısız söyleyebilirim, İstanbul manzarasına en hakim bar Sky.
Boğaz Köprüsü’nden tut da eski İstanbul’a ve oradan Galata Kulesi’ne kadar uzanıyor panoraması.
Dahası, denizin üstünde oturuyormuşsun gibi bir hava yaratılmış.
Bir köşeye ise orta boy bir sonsuzluk havuzu kondurulmuş.
Tatlı bir turist çekme hareketi.
Demem o ki, yağmur çamur günlerine giriş yapmadan Sky’ın manzarasını havalar iyiyken görün, tadına varın.
Karnı acıkan Sky’ın alt katındaki restoran Octo’ya da inebilir.
Her iki mekanın sorumlusu ise deneyimli bir mekancı: Emre Ergani.
Paylaş